01 EYLUL 2006 CUMA GUNLU GAZETELERDEN YARGI HABERLERI
MEVZUAT
YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ
MİLLETLERARASI SÖZLEŞMELER
— Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası Arasında İmzalanan Garanti ve Kredi Sözleşmeleri
YÖNETMELİKLER
— Millî Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
— Gümrük Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
TEBLİĞ
— Gümrük Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Gümrük İşlemleri) (Seri No: 52)
YARGI BÖLÜMÜ
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
— Anayasa Mahkemesinin E: 2006/58, K: 2006/50 Sayılı Kararı (5326 Sayılı Kanun ile İlgili)
Tüm Tüketicileri Koruma Derneği, köprü zammının iptali için dava açacak
İSTANBUL - Tüm Tüketicileri Koruma Derneği (TTKD) Başkanı Mehmet Barak, köprü ile otoyol ücretlerine zamların durdurulması için yargıya başvuracaklarını bildirdi.
Mehmet Barak, yaptığı yazılı açıklamada, zamların hukuk dışı olduğu ileri sürerek, "Karayolları yapılan yeni yatırımların parasını tüketicilerden çıkarmayı planlamaktadır. Bu zamlar 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'a aykırıdır" dedi.
'Zamların, tek haneye indirilmeye çalışılan enflasyonun yine 2 haneli rakamlara çıkartıldığının temel göstergesi olduğunu' savunan Barak, şunları kaydetti:
"Geçmişte 'TÜFE'yi esas alacağım' diyen Karayolları Genel Müdürlüğü yüzde 8 olan TÜFE'nin 4-5 katı zam yapmaktadır. Köprü ve otoyol zammı hukuk dışı ve enflasyonu tetikleyici niteliktedir. Zamların durdurulması için derhal yargıya başvuracağız."
PO: Ceza kararı hukuka aykırı
EPDK’dan en büyük cezayı alan PO, kararın hukuka aykırı olduğunu savundu.
NTV-MSNBC VE AJANSLAR
İSTANBUL - Petrol Ofisi, EPDK’nın para cezasına ilişkin olarak, yasal tebligatın yapılmasıyla birlikte her türlü kanuni hakkın kullanacağı açıklamasını yaptı. Petrol Ofisinden Borsaya yapılan açıklamada, EPDK tarafından şirkete ve iştiraklerinden Erk Petrol Yatırımları A.Ş’ye “lisanssız bayilik faaliyetinde bulunan gerçek veya tüzel kişilere akaryakıt ikmali yapması” iddiasıyla idari para cezası uygulanmasına karar verildiği ve kurul kararının dün gece şirkete faksla iletildiği kaydedildi.
Açıklamada, “Söz konusu kararın haksız ve hukuka aykırı olduğu görüşünde olan şirketimiz yasal tebligatın yapılmasıyla birlikte her türlü kanuni haklarını kullanacaktır” denildi.
Turcas Petrol da EPDK tarafından verilen para cezalarına ilişkin, “Hukuki anlamda mesnetsiz para cezasına itiraz edilecektir” açıklamasını yaptı.
Yatağan Termik Santral müdürü gözaltında...
Yatağan Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mustafa, keşif yapmak için santrale giden hakim ve beraberindeki avukatların santrale girişine izin vermeyen santralin teknik müdürünü gözaltına aldırdı.
A.A -Muğla'nın Yatağan İlçesi adliyesinde görev yapan bir asliye hukuk hakimi beraberinde bulunan avukatlarla Yatağan Termik Santrali'ne keşif yapmaya gitti. Avukatların talepleri doğrultusunda santrale giden hakim ve beraberindeki keşif heyeti kapıda görev yapan güvenlik görevlileri tarafından santrale sokulmadı.
Bu gelişme üzerine adliyeye dönen hakim, konuyu savcıya intikal ettirince Yatağan Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mustafa Kamil Çolak, polise talimat vererek, hakim ve keşif heyetinin santrale girişine izin vermediği iddia edilen Yatağan Termik Santrali Teknik Müdürü H.S'yi gözaltına aldırdı.
Geceyi emniyette geçiren H.S, sabah saatlerinde sağlık kontrolü için sağlık ocağına götürüldü.
OLAY YARGIYA MUKAVEMET
Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Yurtseven , şunları söyledi:
“Hakim heyet, avukatlarla birlikte santralde tespit yapmaya gitmiş. Asliye hukuk hakimini içeriye almak istememişler. Bir hakimi içeriye almamak mümkün mü? Güvenlik engeliyle karşılaşan hakim ve heyet keşif yapmadan geri dönmüş. Yargıya bir mukavemet var. Bir hakimin, savcının içeriye alınmaması mümkün mü?
Hakim, adliyeye geldiğinde olayı Yatağan Cumhuriyet Başsavcımıza intikal ettiriyor. Savcımızda hakim ve heyetin santrale girişine izin vermeyen müdürü gözaltına aldırıyor. Bu engelleme olmasa hakim ve heyet 10-15 dakika sürecek olan keşiflerini yapıp gideceklerdi.”
Gözaltına alınan zanlının, ifadesinin ardından TCK'nın 265/1-2'in maddelerinde yer alan “Görevi yaptırmaya engel olmak suçundan adliyeye sevk edileceği öğrenildi.”
Yatağan Termik Santrali İşletme Müdürü Aziz Tığ ise “Bu konuda benim açıklama yapmaya yetkim yok” dedi.
Cerrah hakkında suç duyurusu
Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında suç duyurusunda bulundu.
Dernekten yapılan yazılı açıklamada, konuya ilişkin şunlar kaydedildi:
''Dilekçe ekinde imzası olan yurttaşlar olarak, ekteki dilekçeyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyor ve kendisinin konumuna bakılmaksızın yargılanmasını istiyoruz.
Birinci olarak, linç girişimine katılan kişiler hakkında işlem yapmadığı için suçludur. İkinci olarak, işlenmiş olan bu suçu övdüğü ve suçluları yeni suç işlemeleri konusunda cesaretlendirdiği için suçludur. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, derhal görevden alınmalıdır. Kendisinin bir hukuk devletinde ayrıcalığı olamayacağına göre, diğer şüpheliler hakkında işleyen ceza adalet sistemi süreçleri kendisi hakkında da işletilmeli ve yargılanmalıdır.''
Öğretmene rapor ayıbı
Adana`da, `yüzde yüz görme engelli` raporu olan öğretmen Ali Ercan, yeniden istenen heyet raporu talebini hukuk ve yönetmeliğe aykırı olduğu gerekçesiyle kabul etmedi. Ancak bu kez de Milli Eğitim Müdürlüğü, Ercan`a sağlık kuruluşuna `güvenlik kuvvetleri yardımı` ile sevk edileceğini bildirdi.
Abdulkadir Paksoy Lisesi tarih öğretmeni Ercan, `yüzde yüz engelli` raporu aldığını ve bakanlığın görme engellilerin öğretmenlik yapabileceği branşlara ilişkin genelgesi doğrultusunda atamasının yapılmasının ardından tarih öğretmenliğine başladığını kaydetti. Son olarak `yüzde yüz oranında görme engelli` olduğunu belirtir sağlık raporu bulunmasına rağmen kendisinden yeniden rapor istendiğini ifade eden Ercan, `Kabul etmedim ama şimdi de güvenlik kuvvetleri yardımıyla sevk edilmem isteniyor` dedi.
Akaryakıtta rekor ceza yağdı
EPDK, aralarında PO ve Opet’in de bulunduğu şirketlere 1.6 milyar YTL’lik idari para cezası uyguladı. Şirketlerin, cezaya Danıştay nezdinde itiraz hakları bulunuyor.
Ahmet Ergen
NTV-MSNBC
ANKARA - Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, dünkü toplantısında 28 akaryakıt dağıtım şirketiyle ilgili dosyayı görüştü. Kurul, çalışma şartlarına uygun olmadığı için lisansı bulunmayan 2 bin 300 bayiye akaryakıt ikmali yaparak Petrol Piyasası Kanunu’nu ihlal ettikleri gerekçesiyle dağıtım şirketleri için 1 milyar 666 milyon 835 bin YTL tutarında idari para cezası uygulanmasını kararlaştırdı.
40 gündür incelenen dosya çerçevesinde dağıtım şirketlerinden savunma da alınırken, kurul her bir dağıtım için 714 bin 460 YTL cezaya hükmetti.
EN BÜYÜK CEZA PO’YA
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na da bildirilen cezalarda en yüksek rakam, 700 bayiye ikmal yaptığı belirlenen Petrol Ofisi’ne 498 milyon YTL ile kesildi. Petrol Ofisi’nin alt markası Erk Petrol’e de 100 milyon YTL’lik ayrı bir ceza kesildi. Ceza alan dağıtım şirketleri arasında Opet, Turcas Petrol, Total Oil, Shell, BP ve Turkuaz petrol de yer aldı.
PO: Ceza kararı hukuka aykırı
Şirketlerin cezaya itiraz için Danıştay’a başvuru hakkı bulunuyor. Danıştay’dan olumsuz karar çıkması halinde ise cezadan kurtulmanın tek yolu, Meclis’ten çıkacak bir af olarak gösteriliyor. Edinilen bilgilere göre, halen Meclis’te bekleyen bir tasarıda akaryakıt bayi ve dağıtım şirketlerine bir defaya mahsus af öngörülüyor.
Meclisin kararına saygı duyalım
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, hangi konuda, hangi mercinin karar vereceğinin Anayasa’da belirlenmiş olduğunu belirterek, ‘’Farklı düşüncelere iyi niyetle yaklaşmalıyız, sonunda Meclis’in alacağı karara da hepimiz saygı duymalıyız’’ dedi.
İstanbul’daki Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen Sivasspor 40. Yıl Kutlaması’na katılan Abdüllatif Şener, burada gazetecilerin sorularını cevapladı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Lübnan’a asker gönderilmesi konusuna ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine Şener, şöyle konuştu: “Tabiî ki bir ülkeyi bu kadar yakından ilgilendiren bir konu hakkında herkesin fikri olacaktır. İster normal vatandaş, isterse de politikacı olsun, ne kadar çok fikir, tartışma olursa, en doğru karara daha iyi varılır. Demokrasilerde süreçler vardır. Bu süreçlerde tabiî ki, tartışmalar en doğrunun yakalanmasında etkili olur. Kimsenin fikrini ‘doğru’ ya da ‘yanlış’ diye değerlendirmemeliyiz. Hukuk devletiyiz. Anayasa, hangi konuda hangi mercinin karar vereceğini zaten belirlemiştir. Farklı düşüncelere iyi niyetle yaklaşmalıyız, sonunda Meclis’in alacağı karara da hepimiz saygı duymalıyız.’’
Milletvekili Aktaş: Asker gönderme biraz sakıncalı
AKP Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş, Lübnan’a asker gönderilmesine ilişkin olarak, ‘’Şu şartlarda asker gönderilmesini Türkiye açısından biraz sakıncalı görüyorum’’ dedi. Aktaş, gazetecilere yaptığı açıklamada, Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda AKP Meclis Grubu’nun 4 Eylül Pazartesi günü toplantıya çağrılacağını, Salı günü de TBMM’de tezkerenin görüşülmesinin düşünüldüğünü hatırlattı.
Dünyada gelişen olaylar göz önünde bulundurularak Türkiye’nin geleceği ve gelecek nesiller açısından en hayırlı kararın çıkması temennisinde bulunan Aktaş, BM şemsiyesi altında Lübnan’a asker göndermek için şartların oluşmadığını savundu.
Sınıfı temizlemeyenin on beş gün hapsine...
Yeni kart mağdurları yolda
Tüketicileri Koruma Derneği (TÜKDER) Genel Başkanı Fikri Karagöz, kredi kart borcu ödemelerinde asgari tutarın yüzde 20’ye çıkarılmasının “yeni kredi kartı mağdurları oluşturacağını” söyledi.
Tüketicileri Koruma Derneği (TÜKDER) Genel Başkanı Fikri Karagöz, yaptığı yazılı açıklamada, 1 Mart 2006 tarihinde yürürlüğe giren 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Yasası’nın 24. maddesine göre, kredi kartı borcu ödemelerinde yarından itibaren asgari tutarın yüzde 20 olacağını hatırlattı.
Kredi kartı borçlarının yüzde 5-10’unu ödeyemeyip kanuni takibe giren on binlerce kredi kartı mağduru bulunduğunu öne süren Karagöz, şunları kaydetti:
“Bu kadar kredi kartı mağduru varken kredi kartı borcunun en az yüzde 20’sinin asgari tutar olarak uygulanmasının yeni kartzedeler oluşturacağı, çok canlar yakacağı ve yuvalar yıkacağı aşikardır. Dünyada hiçbir yerde olmayan bu uygulama nedeniyle kredi kartı borçlarının toplum için sorun oluşturacağı, geçici maddelerle sorunun çözümlenemeyeceğini yasanın hazırlanması sırasında defalarca dile getirdik. Yasanın 24. maddesi resmen krize davetiye çıkarmaktadır. İlgililer ve yetkililer, bu durumu göz önünde bulundurarak çözüm üretmeliler. Tüketicilerimizin de yasanın bu maddesini gözönünde bulundurarak harcamalarını ona göre yapmalarını, mümkünse nakit çekmemelerini, asgari ödemelerini zamanında yapmalarını öneriyoruz.”
EPDK: CEZA YASA GEREGI, SIKETLER IÇIN YAPACAK BIRSEY YOK.
-EPDK Baskani Günay, akaryakit dagitim sirketlerine kestikleri 1.6 milyar YTL'lik ceza için, 'Yasanin geregini yerine getirdik. Yapacak bir sey yok' dedi.
-EPDK Ikinci Baskani Tülek de cezalarin yüksekliginin yasadan kaynaklandigini ifade ederek, 'Sirketler uygulanacak cezalari biliyorlardi. Kurul karari alindi. Artik geriye dönmek mümkün degil. Yargidan döner, sirketler de bize tazminat davasi açarsa, maasimizdan öderiz, ne yapalim' diye konustu.
ANKARA(ANKA)- Enerji Piyasasi Düzenleme Kurulu (EPDK) Baskani Yusuf Günay, akaryakit dagitim sirketlerine kestikleri 1.6 milyar YTL'lik ceza için, 'Yasanin geregini yerine getirdik. Yapacak bir sey yok' dedi.
Günay, ANKA'ya yaptigi açiklamada, dagitim sirketlerine kesilen yüksek cezayi degerlendirirken, rakam çok yüksek görünse de kararin yasanin uygulanmasindan ibaret oldugunu söyledi. Karar için, 'Yapacak bir sey yok' diyen Günay, kararlarina karsi yargi yolunun açik oldugunu animsatti.
EPDK Ikinci Baskani Yusuf Tülek de, cezalarin yüksekliginin yasadan kaynaklandigini ifade ederek, 'Sirketler uygulanacak cezalari biliyorlardi. Kurul karari alindi. Artik geriye dönmek mümkün degil' dedi. Sirketlerin karar nedeniyle kurula tazminat davasi açabileceginin sorulmasi üzerine Tülek, 'Karar yargidan döner, sirketler de bize tazminat davasi açarsa, maasimizdan öderiz, ne yapalim' diye konustu.
TEKRAR CEZA KESILEBILIR
Kesilen cezalarin, lisans verilmesi isleminin ardindan geçilen ilk dönemi kapsadigini kaydeden Tülek, dolayisiyla kesilen cezanin bir yil önceki döneme ait oldugunu bildirdi. Son bir yillik dönemde lisanssiz bayilere akaryakit temin edildiyse, sorusturma açilip yeniden ceza verilmesinin gündeme gelecegini kaydeden Tülek, 'Umarim akaryakit teminine devam etmemislerdir. Geçen yil sorusturma açildiktan sonra dagitimcilar daha dikkatli hareket etti diye biliyoruz. Yeniden ceza kesilse bile bu boyutta bir ceza olmaz' dedi.
1 AYDA ÖDENMEZSE ICRAYA VERILECEK
Öte yandan, dün aksam saatlerinde toplantisini sonuçlandiran EPDK'nin, ceza kestigi 28 dagitim sirketine gece faks çekerek haber verdigi ögrenildi. EPDK, cezaya iliskin kararlari bugün de postayla sirketlere gönderdi.
Kararin tebliginden itibaren dagitim sirketlerinin cezayi ödemek için bir ay süreleri bulunuyor. Sirketler cezayi süresi içinde ödemezse EPDK, konuyu Maliye Bakanligi'na devredecek. Bakanlik da Amme Alacaklarinin Tahsiline Iliskin Kanun çerçevesinde, icra yoluyla tutarlari sirketlerden tahsil edecek.
SÜREÇ NASIL GELISTI
1.6 milyar YTL'lik cezaya neden olan sorusturma, 1 Ocak 2005'ten itibaren yürürlüge giren Petrol Piyasasi Kanunu'nun öngördügü yeni düzene dayaniyor. Kanunun uygulayici olan EPDK, piyasada faaliyet gösteren tüm aktörlerin lisans islemlerini yapti. Ancak bu süreçte, lisans alinmasi için önkosul olan belediyelerden alinmasi gereken Gayri Sihhi Müessese (GSM) ruhsatinin alinmasi sorun oldu. Toplu yerlesim merkezlerine uzaklik nedeniyle GSM alamayan bayiler, akaryakit istasyonlarini kurduklarinda yerlesim merkezi içinde yer almadiklari için GSM ve dolayisiyla lisans alamamalarina tepki gösterdiler. Bu nedenle, gerekli basvurulari yapmalari kosuluyla bazi bayilere üç aylik süre verildi. Böylece lisansli faaliyet tarihi 1 Ocak 2005'ten, 20 Mart 2005'e alindi. Bayilerin, valilik yazili ile bir yil ek süre verilmesi talebi ise EPDK tarafindan kabul görmedi.
VERIRIM-VEREMEZSIN ÇEKISMESI
Bu sürenin sonunda, lisans verme islemini tamamlayan EPDK, dagitim sirketlerine yazi yazarak, lisans alan bayileri bildirdi. EPDK, dagitimcilari, lisanssiz bayilere akaryakit vermemeleri, aksi taktirde yaptirimla karsilasacaklari konusunda uyardi. Dagitim sirketleri ise, karsi yazi ile, Anadolu'nun çogu yerinde söz konusu bayilerin alternatifinin olmadigini, temin saglamazlarsa bölgelerin akaryakitsiz kalacagini belirterek, EPDK'nin istedigini yerine getirmenin mümkün olmadigini belirttiler.
Kolluk kuvvetlerince yapilan ilk denetimlerde de, dagitim sirketlerinin lisanssiz bayilere temin sagladigi ortaya çikti. Bunun üzerine EPDK, bir yil önce sorusturma baslatti. Faturalar tek tek incelendi. Yasanin yorumlanmasinda da sorun çiktigi için, her bir temin için mi yoksa, temin saglanan bayi basina mi ceza verilecegi tartisildi.
Son olarak, bayi basina 714.46 YTL ceza kesilmesi kararlastirildi. Hakkinda sorusturma açilan 30 dagitim sirketinden yalnizca Türkoil ve Yuropet suçsuz bulundu.
Bir yildir süren ancak bir türlü sonuca baglanamayan sorusturmanin, son haftalarda, hükümete yakin bir gazetenin konuyu israrla gündeme getirmesinin ardindan rekor ceza ile sonuçlandirilmasi dikkat çekti.(ANKA)
Bakan Çiçek: Savcının ihracı soru önergesine konu olamaz
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Şemdinli iddianamesini hazırlayan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracıyla ilgili soru önergesine ‘sorulamayacak konu’ olduğu gerekçesiyle cevap vermedi.
AK Parti Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Savcı Sarıkaya’nın meslekten ihracı hakkında Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in cevaplandırması talebiyle Meclis Başkanlığı’na yazılı soru önergesi verdi. Akgün, önergesinde, “Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihraç kararı yargıya müdahale midir?” ve “Hakim ve savcıların, bu ve benzeri soruşturmalar sebebiyle hiçbir etki altında kalmadan görev yapabilmeleri nasıl sağlanacaktır?” diye sordu. Çiçek’in Akgün’e gönderdiği cevap yazısında, hakim ve savcıların görevleri ile ilgili yasalardaki düzenlemelere yer verilerek ‘Anayasal ve yasal teminatların, hakim ve savcıların hiçbir etki altında kalmadan görev yapmalarını sağladığı’ belirtildi. Akgün’ün, “Sarıkaya’nın ihracı yargıya müdahale midir?” şeklindeki sorusuna ise bilgi istemeye yönelik olmadığı gerekçesiyle cevap verilmedi.
01.09.2006
Murat Aydın
Ankara
Meslek grupları için standart kazanç belirlenecek
Yeni Gelir Vergisi kanun taslağının yazımına başlandı. Vergi daireleri birçok meslek grubunda 'standart kazanç' belirleyecek.
Çeşitli meslek gruplarında standart kazancın altında gelir beyanında bulunanlar, 'geçim bildirimi formu' dolduracak.
Böylece, mükellefin geliri ile mal varlığı ve harcamaları karşılaştırılacak.
Yıllık geliri asgari ücretin iki-iki buçuk katını aşmayanlar, yılda 100 ile 200 YTL arasında vergi ödeyecek.
Yeni dönemde, taksiciler ve dolmuşçular için de özel bir vergileme rejimi uygulanacak.
İşçi ve memurların gider indirimi olarak adlandırılan vergi iadesinin kalkması öngörülüyor.
Bunun yerine, çalışanların eş ve çocuklarının durumlarını da dikkate alan özel indirim uygulamaya girecek.
Maliye Bakanlığı yetkilileri, özel indirimle ücretlilere yapılacak katkının, vergi iadesi ile sağlanan getirinin altında olmayacağını açıkladı.
Memur zammında söz savunmanın
Toplu görüşmelerde anlaşamayan hükümet ve memur kanadı dün savunmadaydı. Devlet Bakanı Şahin ve Kamu-Sen Başkanı Akyıldız, anlaşamama gerekçelerini açıkladı. Memur-Sen ise bugün Uzlaştırma Kurulu’na gidiyor.
EN son 29 Ağustos’ta gerçekleştirilen 6’ncı turda da zam konusunda sonuç alınamayan memurlarla hükümet arasındaki toplu görüşmelerde dün iki taraf da savunmadaydı. Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız ile Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, basının karşısına çıkarak savunma yaptı. İlk açıklamayı yapan Akyıldız, ‘Bu yıl, mali ve sosyal haklarda öngörülen yüzde 2.5+2.5 ve denge tazminatına 20+20 YTL olarak yapılacak artışlar, en düşük dereceli memur maaşına 84 YTL olarak yansımaktadır. 2006 yılından farklı olarak 2007 yılı enflasyon hedefinin uzmanların yaptığı değerlendirmeye göre yüzde 9’un altında olmayacağı düşünüldüğünde, bu teklifin kabul edilmesi mümkün değildir’ dedi. Akyıldız, henüz sürecin tamamlanmadığına işaret ederek, kamu görevlilerine karşı sorumlulukların yerine getirilmesi için zaman ve zemin bulunduğunu vurguladı. Akyıldız, ‘Alanlar bundan sonra kesinlikle ısınacaktır’ dedi. Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise, 2007’de en düşük memur maaşında 100 YTL’lik artış olacağını, ancak bunu yapabildiklerini söyledi. Zamda siyaseten kendilerine avantaj sağlamasını değil, ekonominin dengelerini tercih ettiklerini de belirten Şahin, ‘Memurların enflasyon altında maaş almamalarına özen gösteriyoruz. Özellikle onların alım gücünün düşmemesi için çalışıyoruz’ dedi. Şahin, sendikaların kanunun tanıdığı hakları kullanabileceğini de hatırlatarak, ‘Ancak kendileri devlet memurudur. Neyi yapıp neyi yapamayacakları kanunla bellidir. O bakımdan yapacakları her türlü eylemi yasal sınırlar içinde yapmalarını öneririm.’ Memur-Sen Başkanı Ahmet Aksu ise taleplerini içeren dilekçeyi bugün Uzlaştırma Kurulu’na götürüyor. Öte yandan ilk eylem açıklaması ise, Yapı Yol-Sen’den geldi. Sendika, otoyol ve köprü çalışanlarının 14 Eylül’de iş yavaşlatacaklarını açıkladı.
01.09.2006
Karargahtan adliye koridoruna
Kara Harp Okulu Komutanı iken, telefonlarının dinlenmesi nedeniyle özel hayatının deşifre olması üzerine istifa eden emekli Tümgeneral Taşkesen, avukatlık yapmak için Ankara Barosu’na başvurdu...
KARA Harp Okulu Komutanı iken, ‘özel hayatı’ nedeniyle istifa etmek zorunda kalan ve Türkiye gündemini uzun süre meşgul eden Tümgeneral Reha Taşkesen, ‘avukat’ oluyor. Taşkesen, avukatlık cüppesini giymek için Ankara Barosu’na resmen başvuruda bulundu. Askeri kariyerinin yanında aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan emekli Tümgeneral Reha Taşkesen, geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu’na başvurarak, avukatlık stajı için gerekli iznin verilmesini istedi.
BAŞVURUSUNDA, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli olduğunu belirten ve Hukuk Fakültesi diplomasını da ekleyen Reha Taşkesen, avukat olmak için yasal zorunluluk olan stajını yapmak istediğini bildirdi. Ankara Barosu, Reha Taşkesen’in dosyasında yaptığı incelemede ‘ sicil dosyasının eksik olduğunu’ belirledi. Bunun üzerine, Taşkesen’le ilgili araştırma yapmak üzere, baro adına bir avukat görevlendirildi. Ayrıca, Tümgeneral Taşkesen’in son görev yaptığı yer olan Kara Harp Okulu’ndan sicil dosyası istendi.
KARA Harp Okulu Komutanı iken, yasak aşk yaşadığı iddia edilen ve bu ilişkisi ile ilgili telefon görüşmelerinin dökümlerinin kendisine gösterilmesi üzerine istifa Taşkesen’in sicil dosyası, avukatlık yapabilmesi için en önemli krıter olacak. Sicil dosyası Baroca kabul edilirse, Tümgeneral Taşkesen, bir yıl süre ile bir avukatın yanında staj yapacak. Stajını tamamladıktan sonra da, avukatlık cüppesini giymeye hak kazanacak.
# GÖKSEL POLAT
“Göğüsler ortada. Kalçada iki top” sözleri suç değil, sanık özgür düşüncesini açıkladı
Trabzon’da dekolteye karşı savaş açan ve “Göğüsler ortada! Kalçada iki top ve yarıklar! Mukaddes Türk anası bu olamaz!” deyip kendi tarifine göre giyinmeyenlere ’hayvan’sözlerini sarfeden avukat Ali Kemal Bayraktar aleyhinde 44 meslektaşı dava açmıştı
01.09.2006
Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi, Bayraktar’ın sözlerinde suç unsuru bulunmadığını belirtip beraat kararı verdi. Mahkeme kararın gerekçesinde şunları vurguladı:
“Düşünceyi açıklama özgürlüğü sadece bir iç alem özgürlüğü değildir. Bu şekilde algılandığı zaman düşünce özgürlüğü anlamsız olur. Düşünce özgürlüğünün bir anlamının olabilmesi için, bireyin özgürce düşenebilmesinin yanında yine düşündüklerini özgürce başkalarına da açıklayabilmesi gerekir. Bunun için sözel, çizgisel, yazısal ve oyunsal iletişim araçlarının kullanılabilmesine olanak verilmelidir. Çünkü bu özgürlük, yalnızca kişisel değil, aynı zamanda toplumsal bir haktır. Toplumun kişilerin düşüncelerini serbestçe açıklamalarından göreceği yararlar vardır.”
15 yaşındaki İngiliz kıza tecavüz iddiası
Marmaris'te tatilini geçiren 15 yaşındaki İngiliz kızın, ailesiyle birlikte gittiği restoranda garsonun tecavüzüne uğradığı öne sürüldü.
Gülşah GÜYÜK- Kaan KAYA'nın haberi
İngiltere'den Marmaris'e tatile gelen A.S., dün öğle saatlerinde ailesi ile birlikte Uzunyalı'da bulunan Faros Brothers Restoran Bar'a gitti. Ailesi denizdeyken restoranın tuvaletine giden İngiliz kız, iddiaya göre burada restoran çalışanı İ.K.'nin tecavüzüne uğradı. Panik halinde ailesinin yanına giden turist kızın olayı anlatması üzerine durum polise bildirildi, garson İ.K. (17) gözaltına alındı.
Marmaris Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edilen İ.K. çıkarıldığı mahkemece yaşı küçük olduğu için tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Olayın şokunu üzerlerinden atamayan İngiliz kız ve ailesi bu sabah kaldıkları Kervansaray Otel'den ayrılarak ülkelerine döndü. Kızlarının yaşadığı olaydan üzüntü duyduklarını belirten ailenin otel yetkililerine, “Böyle bir olay yaşadık. Ama bu bizim bir daha Marmaris'e gelmeyeceğimiz anlamına gelmez” dediği belirtildi.
Hürriyet
Cerrah 'linç' için ağız değiştirdi
ISTANBUL Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, bir emniyet müdürü olarak linç girişimine kendisinin de karşı olduğunu belirterek, 'Güzel olmuştur şeklindeki sözlerim, kurtuluş mücadelesinin kazanıldığı günün kutlamasının yapıldığı bir tören sırasında yapılmak istenen eyleme halkın gösterdiği tepkiyedir' dedi.
Olayın, protokol tribününde bulunduğu sırada, tören alanı ve çevredeki binaların tepelerinde keskin nişancıların olduğu ortamda meydana geldiğini belirten Cerrah şunları söyledi:
'Çatılarda keskin nişancılar var. Bu kişiler canlı bomba da olabilirdi. Keskin nişancılar da ateş edebilirdi. Arkadaşlarımız eylemcilere kısa sürede müdahale etti. Kendi canlarının tehlikeye girmesi açısından da müdahale önemliydi. Bir emniyet müdürü olarak linç girişimine ben de karşıyım. Linç girişimini alkışlamamız mümkün değildir. 'Güzel olmuştur' şeklindeki sözlerim, kurtuluş mücadelesinin kazanıldığı günün kutlamasının yapıldığı bir tören sırasında yapılmak istenen eyleme halkın gösterdiği tepkiyedir.'
Protestocular serbest
İstanbul'daki 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü töreni sırasında pankart açmak isterken gözaltına alınan biri kız 4 üniversite öğrencisi, savcılıkça serbest bırakıldı. sorguları tamamlanan R.K, H.D, M.S ve N.M, Fatih Adliyesine sevk edildi. Bu kişiler, Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadeleri alındıktan sonra serbest kaldı.
Düğün magandasına 12 bin YTL ceza
Sakarya'nın Geyve İlçesi'nde yapılan düğünde sahnede ruhsatsız tabancayla havaya ateş ettiği öne sürülen Şenol Şen adlı yerel türkücü, Geyve Cumhuriyet Savcılığı'nce `Halkta paniğe neden olduğu' gerekçesiyle 12 bin YTL para cezasına çarptırıldı
01.09.2006
Aynı düğünde sivil jandarma ekiplerinin kuru sıkı tabancayla ateş ettiğini gördüğü 17 yaşındaki M.M.'ye de 3500 YTL para cezası uygulandı. İki kişi hakkında ayrıca ceza davası açılacağı bildirildi.
Geyve'nin Alifuatpaşa Beldesi'nde geçen hafta sonu Mehmet Yüksel Dönmez'in düğün törenine davetliymiş gibi giden sivil jandarma ekipleri, davetlileri eğlendirmek için sahnede org çalıp türkü söyleyen Şenol Şen'in ruhsatsız olduğu belirlenen tabanca ile havaya ateş ettiğini belirledi. Aynı anda 17 yaşındaki M.M.'nin de ateş ettiği görüldü. Sivil jandarma ekipleri ikisini de yakalayıp silahları aldı. İki kişi daha sonra Geyve Cumhuriyet Savcılığı'na götürüldü.
Geyve Cumhuriyet savcılığına sevk edilen ve ruhsatsız silahla havaya ateş açan türkücü Şenol Şen'e Cumhuriyet Savcılığı `Topluma karşı işlenen suçlar' kapsamında 12 bin YTL ön ödemeli para cezası verirken, silahı kurusıkı olduğu anlaşılan M.M.'ye de 3500 YTL para cezası verdi. Ön ödemeli para cezaları 10 gün içerisinde yatırılması için taraflara tebliğ edilirken, düğünde silahla ateş açtıkları öne sürülen türkücü Şenol Şen hakkında `6136 sayılı Ateşli Silahlar Kununu'na muhalefet ve meskun mahalde ateş etmek' suçlarından; kuru sıkı tabancayla ateş eden genç hakkında da `Meskun mahalde ateş etmek' suçundan ceza davası açılacağı da belirtildi.
SAVCI ŞAKA YAPTI SANDIM
Şarkı ve türkü söylediği düğünde havaya ateş açtığı iddiasıyla 12 bin YTL para cezasına çarptırılan Şenol Şen cezayı öğrencince şoke oldu. Düğün gecesi silahla yakalandığını ancak havaya ateş açmadığını ileri süren Şenol Şen, "Jandarmalar gelip beni aldılar. Üzerimde tabanca vardı. Savcılığa çıkarıldığımda, savcı bey bunun cezasının 12 bin YTL olduğunu söyledi. İnanamadım. Ama ceza kesmişler" dedi. Şenol Şen bu parayı ödemesinin mümkün olamayacağını söyleyerek "Ben hafta sonları düğünlere giderek para kazanıyorum. Kazandığım bu parayla bu cezayı ödeyemem. Zaten ateş de etmedim. Cezaya itiraz edeceğim" dedi.
'Tatlıses karşılıksız çek vermez'
Ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses Doğtaş firmasının karşılıksız çek verdiği yolundaki iddiaları üzerine dün bir basın toplantısı düzenledi. Tatlıses, avukatı Hayati Şahin'le birlikte şirket ofisinde yaptığı basın toplantısında Doğtaş firması ile yaşadığı sorunları dile getirdi ve firmanın iddia ettiği gibi kendisinin karşılıksız çek vermediğini; ticari bir anlaşmazlık yaşadıklarını belirtti. Ünlü sanatçı olayla ilgili suç duyurusunda bulundu.
Özlem AVCI
Belediyelerin gözü Mecliste
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, bazı vergi ve harçların kaldırılmasını öngören yeni Belediyeler Kanununun Eylülde TBMM’den geçmesi durumunda, belediye gelirlerinin yaklaşık yüzde 30 oranında artacağını söyledi.
Akyürek, yaptığı açıklamada, vatandaşların sorunlarını en iyi bilen belediyelerin güçlenmesinin, vatandaşlara daha kaliteli hizmet verilmesi anlamına geldiğini belirtti.
Belediye gelirlerinin artırılması için bugüne kadar çeşitli girişimlerde bulunduklarını ifade eden Akyürek, TBMM’nin yeni dönemde açılmasıyla bu konuda ciddî bir adım beklediklerini anlattı.
Belediyelerin gelirlerinin artırılmasını öngören yeni Belediyeler Kanunu’nun Eylül ayında yasalaşmasını beklediklerini ifade eden Akyürek, şunları kaydetti: “Bazı vergi ve harçların kaldırılmasını öngören kanun Eylül’de Meclis’ten geçerse, belediye gelirleri yaklaşık yüzde 30 oranında artacak. Bu ve benzeri yasalarla merkezi yönetimin bazı yetkileri yerel yönetimlere devrediliyor. Yeniden yapılanmanın ve merkezi idarenin yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesinin en önemli gerekçeleri arasında, aşırı bürokrasi, kırtasiyecilik yer alıyor. Hükümet bu düzenlemeyle vatandaşının beyanını esas alan ve vatandaşına güvenen bir yönetim anlayışı ortaya koymayı arzuluyor.’’Akyürek, bu düzenlemelerin vatandaşın hayatını kolaylaştıracağını, bürokratik işlemlerin basitleşeceğini, Ankara’nın artık yerel yönetimler yerine düşünmeyeceğini sözlerine ekledi.
/ KONYA
01.09.2006
AB'den 'reformlar yavaşladı' uyarısı
Rehn, 9'uncu uyun paketinin hayata geçirilmesini istedi
Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e, Orhan Pamuk davasıyla gündeme gelen ve gazeteciler aleyhine de davaların açılmasına yol açan Türk Ceza Kanunu'nun 301’inci maddesiyle ilgili bir mektup gönderdi.
Rehn, mektubunda, 301’inci maddenin gözden geçirilmesini istedi, Türkiye'deki reformların yavaşladığına ilişkin uyarılarda bulundu.
Referans gazetesinde yer alan habere göre, Rehn, kısa bir süre önce Ankara'ya gönderdiği mektubunda, çıkarılması beklenen 9’uncu uyum paketinin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Türk Ceza Kanunu'nun Avrupa Birliği standartlarıyla çelişen uygulamalarına da dikkat çeken Olli Rehn, Hrant Dink'le ilgili kararın Yargıtay tarafından onanmasını örnek gösterdi.
Rehn, başta 301’inci madde olmak üzere, Türk Ceza Kanunu'nun gözden geçirilmesi gerektiği mesajını verdi.
Rehn'in mektubu üzerine, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 301’inci maddenin gözden geçirilmesine dönük bir çalışma başlatılması için talimat verdi.
VERGI YÜZSÜZLERI LISTESINE IMARBANK DAMGASI.
-Gelir Idaresi Türkiye genelinde 750 bin YTL'nin üzerinde vergi borcu bulunan 3 bin 664 mükellefin ismini açikladi. Ilk sirada 695 milyon YTL ile 'ödeme imkani bulunmayan' Yasar Bahçivan yer aldi.
-Listeye agirligini yine iflasi kararlastirilan Uzanlara ait Imar Bankasi vurdu. Ilk 150 içerisinde toplam 102 imar bankasi toplam 8.2 milyar YTL'lik vergi borcuyla yer aldi. Maliye iflas masasina toplam 8.8 milyar YTL'lik alacak yazdirmisti.
-Bahattin, Kemal ve Yavuz Uzan'da 'suça istirak eden kisiler' olarak 38.5 milyon YTL'lik kamu alacagiyla re'sen yapilan tarhiyatlarla ilgili listede 7'nci sirada yer aldilar.
ANKARA(ANKA)- Gelir Idaresi, her bir vergi dairesine 750 bin YTL ve üzerinde vergi borcu bulunan yüzsüzlerin listesini açikladi. Bu yil listeye 230'u re'sen yapilan tarhiyatlardan, 3 bin 434'ü de tahakkuk eden vergi borçlarindan dolayi toplam 3 bin 664 isim girdi. Ilk sirayi dokumaci Yasar Bahçivan'in 695.6 milyon YTL'lik borçla aldigi listeye asil damgasini ise Maliye'nin 8.2 milyar YTL istedigi Imar Bankasi ve subeleri vurdu.
Gelir Idaresi'nin www.gib.gov.tr adresindeki internet sitesinde bugünden itibaren yayimlamaya basladigi listenin ilk 150'sinde toplam 102 Imar Bankasi subesi yer aldi. Söz konusu subelerin toplam borcu 8.2 milyar YTL olarak gerçeklesti. Maliye iflas halindeki Imar Bankasi'nin iflas masasina toplam 8 milyar 834 milyon YTL'lik vergi alacagi kaydi yaptirmisti. Vergi yüzsüzleriyle ilgili listede Ibar Bankasi'nin karsisinda 'Malvarligi arastirmasi yapildi, iflas msasinda' ve 'iflas halinde' gibi ibarelere yer verildi.
Re'sen yapilan tarhiyatlardan kaynaklanan ve zamaninda tahsil edilemeyen alacaklarla ilgili listede Bahattin Uzan, Kemal Uzan ve Yavuz Uzan'da 7'nci sirada yer aldilar. Listede Antalya Kurumlar Vergisi Dairesi'ne gözüken 38.5 milyon YTL olarak kaydedilen kamu alacaginin 4369 sayili yasaya göre suça istirakten kaynaklandigi notu yeraldi.
ILK SIRADAKININ ÖDEME IMKANI YOK
Ismi kamuoyunda ilk kez 17 Agustos depremi sonrasinda Kizilay'da ortaya çikarilan çadir yolsuzluguyla duyulan Yasar Bahçivan duyuldu. Listede 'dokumaci' olmarak gözüken çadir üreticisi Yasar Bahçivan'in 695.6 milyon YTL'Lik vergi borcu gözüküyor. Ancak listede Bahçivan'in 'ödeme imkani olmadigi' belirtiliyor.
Imar Bankasi ve subeleri çikarildiginda ikinci en yüksek borçlu ise Jetpa Holding gözüküyor. Faaliyet alani 'Borsa ajanligi-Borsa simsarligi' olarak gösterilen bir dönem milletvekili de seçilen Fadil Akgündüz'e ait Jetpa Holding'in toplam 131.6 milyon YTL borcu gözüküyor. Jetpa Holrding bir baska vergi dairesine olan 62.7 milyon YTL'lik borcu nedeniyle de listede 21'inci sirada yer aldi.
Imar Bankasi hariç olusturulan listede üçüncü sirayi 131.6 milyon YTL'Yle YIFAS Tekstil, dördüncü sirayi 129 milyon YLTL ile Uludag Tekstil ve Giyim, besinci sirayi 103 milyon YTL ile Muharrem Anul, Altinci sirayi 98.4 milyon YTL ile Sede Petrol aliyor.
Vergi yüzsüzleri içerisinde 53 milyon YTL ile bir kmu kurulusu olmasina ragmen Devlet Demiryollari'nin da yer almasi dikkat çekti.
Imar Bankasi disindaki vergi yüzsüzleri (YTL)
YASAR BAHÇIVAN 695.550.000
JETPA HOLDING A.S. 184.131.934
YIFAS TEKSTIL A.S 131.625.550
ULUDAG TEKSTIL GIYIM VE KON.SAN 129.001.235
MUHARREM ANUL 102.683.631
SEDE PETROL 98.463.376
E.Z.E.ZEYTINCILIK 91.287.920
TUTA PETROLCÜLÜK A.S. 79.741.737
ERGIN HALICILIK SAN.TIC.A.S. 69.224.320
ASLITÜRK ORTORHAN 66.254.632
ATALAY,BAKI 63.864.946
AKÇAY CENGAVER 62.745.799
TUMA-OIL AKARYAKIT 62.103.899
HEMA DISLI SANAYI VETIC.A.S. 62.004.713
VINSAN VEZIROGLU INS.SAN. TIC. A.S. 57.987.115
GIDSAS GEDIZ IPLIK 57.423.489
CIGER,MUHAMMET 54.476.831
TCDD 53.081.889
DOGAL GIDA SANAYICILERI DIS TIC 52.782.865
JETPA HOLDING A.S. 52.682.912
ELEKTROPAK ELEKTRIKSANAYI A.S. 49.807.620
EKOSE TEKSTIL GIYIM SAN.TIC.LTD.STI. 49.463.511
HASAN SEKER GIDASAN VE TIC LTDSTI 49.232.514
UNCULAR BESIN SAN.TIC.A.S. 44.136.736
KOSTIK KIMYA SAN. VE TIC. LTD. 42.769.635
SATEL SABAH TELEVIZYON PRODÜKSIYON 40.300.533
KAHRAMAN ORT.CÜNEYT 40.232.200
FORTEKS ENTERNASYONAL. 37.584.394
ERGUN TEKSTIL SANAYI 37.545.048
HÜSTAS HÜSSAMLAR A,S. 37.036.451
SIRNAK PET.DS.TIC.G.T.I.O.TAS.A,S, 36.881.637
ATABAY,NAZIM 35.670.119
KIZILIRMAK,MEHMET ARGUN 35.670.119
SABAH YAYINCILIK A.S 35.614.284
ERO-ASYA GIDA GEM.TEKEL MAD 35.592.183
I.T.S IÇ EGE TEKSTIL 35.328.209
EROL ESREFOGLU 34.796.664
AKTAN,ERDAL 32.908.858
YASTEKS TEKSTIL ITH.IHR. 30.981.007
BALACA INSAAT SAN.TIC. 30.435.468
GÜRKAN,OSMAN 29.863.969
YASAR SALMAN 29.353.542
MARKON MENSUCAT SAN.VE TIC.A.S. 29.283.682
ASLITÜRK ORTORHAN 28.420.339
YAYSAN DEM.ÇEL.MAM.SAN.TIC.LTD.STI. 27.897.647
TASF.HAL.YERSEL PETROL ÜRÜN.TIC.LTD. 27.372.494
Y.T.S.DIS TICARET LTD.STI. 25.624.869
**/
(ANKA)
Milli maç sırasında elektriği kesecekler
Hollanda'da, elektrik üretim ve dağıtım şirketleri, enerji sektöründe rekabet koşullarını yeniden düzenleyen yasa tasarısını protesto amacıyla Çarşamba günü oynanacak Hollanda-Beyaz Rusya maçı esnasında bir süre elektriği kesecek.
Ülkenin en büyük dört elektrik üretim ve dağıtım şirketi Essent, Nuon, Eneco ve Delta şirketlerinin bağlı olduğu ortak enerji platformundan yapılan açıklamada, yeni düzenlemenin, enerji şirketlerinin küçülmesine yol açacağını, bunun da yabancı şirketlerin Hollandalı şirketleri kolayca satın almasını sağlayacağını savundu.
Enerji şirketleri, hükümete, basın ve normal görüşmeler yoluyla yaptıkları uyarıların sonuç vermediğini, bundan böyle daha sert eylemlerle seslerini duyuracaklarını bildirdiler.
Şirketler bu çerçevede 6 eylülde Eindhoven'da oynanacak milli maç sırasında elektriği keserek, stadyumu bir süre karanlıkta bırakacaklarını belirtiler.
Temsilciler Meclisinde kabul edilerek Senatoya gönderilen yasa tasarısı, enerji dağıtımında rekabeti artırmak ve yeni şirketlerin bu alana girmesine olanak sağlamak amacıyla elektrik şirketlerinin ''üretim'' ve ''dağıtım'' olmak üzere ikiye ayrılmalarını zorunlu kılıyor.
Büyük elektrik şirketleri ise ikiye bölünmenin küçülmeye yol açacağını savunuyor.
Ekonomi Bakanı Joop Wijn ise enerji şirketlerinin maç sırasında elektrik kesintisi uygulama kararına tepki gösterdi. Bakan Wijn, demokratik yollarla alınan bir karara bu şekilde karşılık vermenin yanlış olduğunu, elektrik şirketlerinin, futbol severlerin üzerinden kendilerini haklı çıkarmaya çalışmamaları gerektiğini söyledi.
İmamlar da chat yapar, tatil ister
HÜKÜMETLE gerçekleştirilen toplu görüşmelere imamları temsilen katılan Diyanet-Sen, din görevlilerinin haklarını savunuyor. Diyanet-Sen Başkanı Ahmet Yıldız, Türkiye'nin dört bir tarafındaki imamlarla chat yaparak sorunlarını dinliyor, hayır dualarını alıyor.
İMAM KOCA İSTERİM
Yıldız, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni de bitirmiş, ancak eşinin 'Ben avukat değil, imam koca isterim' ısrarı üzerine imamlığa devam etmiş. Kot pantolon ve tişörtle karşımıza çıkan Yıldız, imam üyelerle laptop'undan chat'leşiyor, messenger'daki konuşmasını 'Amin' diyerek tamamlamayı ihmal etmiyor. Yıldız, imamlar için düzenledikleri laptop kampanyasını da övgüyle anlatıyor.
Türkiye'de din görevlilerinin sendikalaşmasını 1998'de sağladıklarını belirten Yıldız, 'Yasada böyle bir hak yoktu, biz aldık. 'Sendikalı imam olmaz' önyargılarını kırdık. Örgütlü gücümüzü kazandık' dedi.
PAPAZDAN FARKI NE
İmamların izin ve tatili olmadığını söyleyen Yıldız, 'Din görevlisinin tatili mi olur, diye tepki gösteriyorlar. Benim de eşim, çocuğum var. Ben de tatile gitmek istiyorum' dedi.
Hastanelere din hizmeti istediklerini belirten Yıldız, 'Neden olmasın? Hastanelere papaz gidince moral ziyaret oluyor, imam gidince 'Kim öldü' deniyor. Hastalara moral hizmeti, iyileşmeye yüzde 30 oranında destek sağlıyor. Bakan Şahin bunu değerlendireceğini söyledi' dedi.
Deniz ÇİÇEK / ANKARA
Hukuksal korsan eylemler
Ayşe ÖNAL - Star Gazetesi
Türkiye katiyen kocaman kalabalık bir ortaçağ köyü değildir. Bazı fitne fücurlar, yağmur, kar, çamur fırtına ve kem gözlerden saklamak için üstüne sıkı dokunmuş bir çadır kaplı bir köy olduğunu iddia etseler de, bu sadece iftiradır. Türkiye kesinlikle bir hukuk devletidir.
Bir arkadaşım aradı. Sesi hışırtılı cızırtılı geliyordu. Konuşamadık. Esrarengiz bir yerde olmalıydı, hakikaten şüphelendim. Tekrar aradığında, ‘pazara gidip, domates biber aldım’ dercesine, az önce kocası ölen arkadaşının yanında olduğu söyledi. ‘Doktor hataları da çok oldu ama’ diye aklımdan geçirirken, hastane yetkilisi olan adamı, hastane muhasebecisinin öldürdüğünü söyledi. Adam işten çıkarılınca korsan eylem koymuş. Bir ölü, iki yaralı..
Gün, Zafer Bayramı kutlamalarının günü... Yetkililer hafızası zayıflar için tekrarlıyorlar: ‘Türkiye bir hukuk devletidir.’ Ne de olsa arada bir hatırlatmak lazım.
Hukuk devletimizin en büyük şehrinin İstanbul’un Emniyet Müdürü, pankart açmak isteyen üç beş serseriyi bir güzel döven vatandaşımızı güzel tepki verdiği için kutladı. Haklı olarak kendi hukukunu kendi eliyle uygulayan vatandaşımızla böbürleniyordu. Bizim polis müdürü bundan önce de aile hukukuna olan hassasiyetini belirtmiş, on altı yaşındaki kızına kendisini koruması için silah kullanma eğitimi verdiğini anlatmıştı.
Zaten bu ülke, hukuksuzluk, adaletsizlik, yolsuzluk, işsizlik, beceriksiz yöneticilik gibi konulardan değil pankarttan çekti. Nitekim Hukuk Devletinin Sayın Trabzon Valisi de bir süre önce benzer bir halt yemeye kalkanları linç eden Trabzonluları yürekten kutlamıştı.
Bu ülke katiyen bir ortaçağ köyü değildir, bir hukuk devletidir. Korsan eylemlerini de son derece hukuki yapar.
Bakın Sayın TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu ne güzel ağzının payını verdi Kıbrıs’ı tanımamakta inat eden riyakar dünya kamuoyuna... KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ı, Formula 1 ödülünü verdirerek iki milyar dünyalıya tanıttı. Gerçi pür ikna olmuş kendimizi bir kez daha ikna eden korsan eylemdi ama, ne yapsın adamcağız. Eylemi Yunanistan’da mı koysaydı. Bazı fitne fücur sahipleri, Kıbrıs Türkleri’nin Annan Planı’na uymayan Rumlarını uluslar arası mahkemelerde dava etmesinin hukuksal zafer olacağını söylüyorlar ama o zaman eylem korsan olmuyor ki! Tribünü galeyana getirmiyor ki!
Korsan eylemlerin özelliği tribünleri etkilemesidir. Hisarcıklıoğlu da yakında cezalandırılma ihtimali yüksek olan Formula korsan eylemini Kıbrıs Cumhurbaşkanı olmak için yapmadı ki! Tabi ki içerde bir şey olacak, o mevzuu başka!
Hukuksal bağlayıcılığına göre Grand-Prix’lerin anayasası tüzüğüdür. Tüzükte de siyasi tarafsızlık, siyasetle sporun ayrı tutulması gereği ve bu anlayışın sürdürülmesi esas alınır.
1997’de Güney İspanya’nın Jerez şehrinde düzenlenen Avrupa Grand-Prix’inde, bölgesel hükümetin belediye başkanı ödülü verirken siyasi bir demeç verdiği için Grand-Prix düzenleme hakları alınmıştı da, o efsanevi şarapları bile Jerez’i kurtaramamıştı. Olsun bizim Jerez’de ne işimiz var.
Biz İstanbul Emniyet Müdürümüzle, Trabzon Valimizle, TOBB Başkanımızla, hastane muhasebecimizle, istemediği biri ile evlendiği için kızının evini silahla basan türkücümüzle gerçek bir hukuk devletiyiz.
Hukuk değdiğin, uluslar arası sözleşmelere göre değil, köyün adaletine göre düzenlenir. İnanmayan İran’a Suriye’ye baksın. Bakın ne kadar itibarlılar.
01.09.2006
Mustafa Mutlu (01.09.2006) / Vatan
‘Haklı ve güzel’ bir linç girişimi olur mu?
Vatan Caddesi’ndeki 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları sırasında 4 öğrenci slogan atarak “İsrail askeri olmayacağız” yazılı bir pankart açtı.
Vay sen misin çıkıntılık yapan? Töreni izleyen bir grup vatandaş “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganıyla karşılık verdi ve acımasızca saldırıp gençleri linç etmek istedi.
Böylece ortaya, “Böylesi ancak bizim ülkemizde olur” dedirten “garip” bir durum çıktı.
Çünkü aslında o 4 öğrenci de onları linç etmek isteyen vatandaşlar da sonuçta “asker yanlısı” bir tavır içindeydi.
Ama kimse üniversiteli gençlerin açtığı pankarta bakmadığı ve attığı sloganları dinlemediği için o çocuklar “PKK’lı” sanıldı; sonrasında da “ağızlarının payı” verildi.
En az bu olay kadar vahim bir yanlışlığa da İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah imza attı, vatandaşın linç girişimini “haklı ve güzel” olarak yorumladı!
***
Öncelikle belirtmeliyim ki “savaş karşıtı” bu çocukların attıkları slogan, açtıkları pankart suçsa; bu suçu “Lübnan’a asker gönderilmesi yanlıştır” diyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başta olmak üzere birçok siyasi parti genel başkanı ve sivil toplum örgütü yöneticisi de işledi.
Askerimizin bizim olmayan bir savaşa gönderilmesine karşı çıkarak, aynı “suç”u ben de paylaştım.
Şimdi Sayın Cerrah’a soruyorum:
Bir grup vatandaş çıkıp Cumhurbaşkanı Sezer’i linç etmeye kalkışsa, siyasi parti liderlerini dövse, bana saldırsa; o acaba tüm bu olayları da “Vatandaşın haklı tepkisi... İyi ve güzel” olarak mı yorumlayacak?
Ayrıca bilmiyor mu ki polisin görevi yorum yapmak ya da “hüküm” vermek değil, suçlu olduğu kesin olsa bile böylesine bir lince hedef olan insanların can güvenliğini sağlamaktır.
***
Çağdaş devletlerde hiçbir kamu görevlisi, hele hele bir polis müdürü bir “linç” girişimini övemez, haklı gösteremez.
Aksi takdirde kendisini mağdur hisseden herkes, kendi adaletini sağlamaya kalkışır ki; o zaman da ortada bir hukuk devletinin varlığından söz edilemez.
Sayın Cerrah, bu “yakışıksız” sözlerinden dolayı topluma bir özür borçludur.
*****
İMAM-CEMAAT!
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu 10 taksitle silah satmaya başladı.
Tek destek de Türkiye’nin en büyük memur sendikaları konfederasyonu Türkiye Kamu-Sen’den geldi. Genel Başkan Bircan Akyıldız, “72 milyon insanın silahlanması taraftarıyım” dedi.
Gerekçesini açıklamayı da ihmal etmedi:
- Eninde sonunda herkesin bir düşmanı olacak!
Eeee, böyle imama böyle cemaat...
Emniyet Müdürü vatandaşın linç eylemini “haklı ve güzel” bulursa; sivil toplum örgütü lideri de silahlanmayı “Nasıl olsa herkesin bir düşmanı olacak” sözleriyle savunur.
Zaten hukuk devleti dediğin nedir ki?
*****
GÜNÜN SORUSU
Enflasyon yüzde 10’larda, hükümetin memur maaşlarına yapmayı planladığı zam yüzde 5... Ama aynı iktidar köprü geçiş ücretlerini yüzde 33,3 artırıyor.
İktidar bu insafsız zam oranıyla “tekel” olma yetkisini kötüye kullanmış olmuyor mu?
*****
Bravo NTV Radyo!
NTV Radyo arabamdaki radyonun değişmez haber kanalı... Henüz ajanslara bile düşmeyen sıcak gelişmeleri ilk kez bu radyodan öğrendiğim o kadar çok oldu ki...
Radyo yöneticileri sadece habercilik yapmakla yetinmeyip, şimdi de büyük bir “sosyal sorumluluk projesi”ni hayata geçiriyor:
“Bir şey değişir, her şey değişir.”
Bu kampanyanın amacı, önümüzdeki eğitim-öğretim yılında maddi imkânsızlıklarla boğuşarak okumaya çalışacak olan çocuklarımıza nefes aldırmak.
Aşağıdaki hesap numaralarına sadece 22 YTL yatıracaksınız, böylece yoksul bir çocuğumuzun “cetvel, pergel, iki silgi, kalemtıraş, suluboya, kuruboya, bol miktarda defter, bir düzine kurşun kalem, tükenmez kalem, kalem kutusu ve sırt çantası”ndan oluşan “okul seti” ne kavuşmasını sağlayacaksınız.
Bu yardımınızla belki de bir çocuğun hayat akışını değiştirebileceksiniz. NTV yöneticilerini yürekten kutluyorum.
Hesap numaraları:Garanti Bankası Levent Şubesi: (401) 6297978 Şekerbank Levent Çarşı Şubesi: (247) 24751938
Özdemir İNCE oince@hurriyet.com.tr
Hoşgörü ve haklar
İSTESEM de bu yazı "1 Eylül Dünya Barış Günü"ne denk gelemezdi. Çünkü araya başka güncel yazı konuları girdiği için bu yazıyı ağustos ayı içinde birkaç kez ertelemiştim. Bakın, barış ile hoşgörü ve haklar arasında nasıl bir ilişki kuruyorum:
Barışın en büyük düşmanı, hoşgörü ya da toleranstır. Barışın en büyük dostu, yasal hak ve özgürlüklere saygıdır. Ve hoşgörüsüzlüğün herhangi bir yaptırımı, cezası yoktur.
* * *
Hoşgörü ya da tolerans lafları midemi bulandırır. Çünkü hoşgörünün öznesi ve nesnesi arasında güç dengesizliği vardır. Hoşgören (bağışlayan) güçlü, hoşgörülen (bağışlanan) güçsüzdür.
Bir odacının, genel müdür ya da müsteşarı hoşgördüğünü duydunuz mu? 1.60 boyunda genel müdür ya da müsteşar, 1.95 boyundaki odacıya ana-avrat gitmiş ve odacı onun boynunu kırmamışsa eğer... Buna gene de hoşgörü denemez, kör olasıca ekmek kaygısı...
Hoşgörünün bir de "mezhebi geniş" anlamı vardır. Neyse şimdi kahve muhabbeti yapacak değiliz.
* * *
Hoşgörü, feodal ve emperyal özellikli bir kavram-değerdir. Osmanlı, azınlıkları ve İslam dışı dinleri hoşgördüğü zaman güçlüydü. Tanzimat Fermanı ile hoşgörü imtiyazını kaybetti ve azınlıkların yasal hak ve özgürlüklerini tanıdı. Hoşgörü Osmanlı’nın erdeminden (faziletinden) değil, gücünden kaynaklanıyordu. Nitekim, gücünü yitirdiği zaman Müslüman olmayan kulların başkaldırısıyla, Müslüman Arapların da ihanetiyle karşılaştı.
Demokrasilerde anayasa ve yasalara dayalı haklar ve özgürlükler vardır. Kimsenin kimseyi hoşgörmeye hakkı yoktur. Çünkü hoşgörüye dayalı haklar ve özgürlükler, hoşgören tarafından istediği zaman geri alınır. Günümüzde hoşgörüden söz etmek, demokrasiyle bağdaşmaz.
"Hoşgörü toplumu" safsatasına da inanmam. Toplumların hoşgörüye değil yasalara ve yasa saygısına gereksinimi vardır. Hoşgörüsüzlüğün hiçbir yaptırım ve sorumluluğu yok. Evet felsefi ve etik sorumluluk payı olabilir. Ama "felsefe"nin fasafiso anlamına geldiği bireyler için ve bu bireylerin oluşturduğu insan yığışımlarında sorumluluk bilinci oluşmaz.
Bu nedenle "İslam’ın hoşgörüsü", "Türk hoşgörüsü" gibi vehim ve böbürlenmelere karnım tok. Yahudi, Rum, Ermeni gibi adlarının hakaret sıfatı olarak kullanıldığı bir toplumda karnım nasıl tok olmasın? Rum tohumu, Ermeni dölü, Yahudi sahtekárlığı! Irkçı ve İslamcı basının ağzına ve hakaret türlerine bir bakın: Nefretle korktukları bir orgenerali Yahudi dönmesi yapmadılar mı? Bunların tümü Osmanlıcı, ama padişahlarının kaçının anasının Ermeni, Rum ve Yahudi olduğunu unuturlar.
* * *
Bu rezillikler "hoşgörü" safsatasından kaynaklanıyor. "Müslüman Türk", canının istediği zamanlar Müslüman olmayanları hoşgörüyor, canı istediği zaman hoşgörmüyor. Böyle bir davranış ve duygu, evrensel insan haklarına ve vatandaşlık hukukuna aykırı. Bu nedenle, azınlıkların manevi haklarının korunması ve dokunulmazlığı konusunda acilen bir yasa çıkmalı. Ermeni, Rum ve Yahudi, vb. sözcükler hakaret sıfatı olmamalı. Kullananlar yasal ceza görmeli. Bunun tersi ayrımcılıktır ve bu konuda Türkiye’de feci bir ayrımcılık vardır.
Orman yakıcı PKK’ya kefil olan sivil toplum örgütçülerinin, ayrılıkçılık ve bölücülüğü insan hakkı sayan dernekçilerin sorumlu dikkatlerine sunulur: "Buraya çocuk katili Yahudiler giremez!" demek, ne demek?
Şirket ortakları Bağ-Kur'lu olmak zorunda mı?
İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK (Sorular-Cevaplar) / Resul Kurt
e-mail: info@resulkurt.com www.resulkurt.com
Şirketimiz, anonim şirket olarak faaliyet göstermekte olup, özel okul işletmeciliği işiyle iştigal etmektedir. Şirket ortaklarının kurduğu okulda öğretmenlik yapmaları durumunda SSK'lı mı, yoksa Bağ-Kur'lu mu olması gerekir. Burada bir ayrıntıyı bilmenizi isterim ki, şirket 1991 yılında kuruldu ama ortaklar 1998'den sonra öğretmenliğe başladılar ve bu tarihten itibaren SSK'lı olarak çalışmaktadırlar. Bu durumda çeşitli görüş ayrılıkları var. Bu soruna ne SSK'da ne de Bağ-Kur'da çözüm bulamadık. Bu durumda şirket ortaklarının durumu ne olacaktır? Mustafa KARA
Bağ-Kur kapsamında sigortalı sayılanları ve sayılmayanları belirten 1479 sayılı kanunun 24. maddesine göre, "kollektif şirketlerin ortakları, adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları, limitet şirketlerin ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, donatma iştirakleri ortakları ve anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları" Bağ-Kur Kanunu kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar. Anonim şirketlerin kurucu ortakları 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu'nun 24. maddesi gereğince zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmaları gerektiğinden Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında sigortalı olamazlar. 04.05.1979 tarihinden itibaren anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları Bağ-Kur'a tabi tutulmuşlardır.
Anonim şirket, paylara bölünmüş belli bir esas sermayesi bulunan ve borçlarından dolayı yalnız mameliki ile sorumlu olan ve tüzel kişiliği olan şirkettir. Anonim şirketin kurulması için en az beş kurucunun bulunması gereklidir. Anonim şirketin yönetimi ve temsili yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu, şirket ortakları arasından seçilecek en az üç üyeden oluşur. Anonim şirket yönetim kurullarında yalnız gerçek kişiler görev yapabilir. Yönetim kuruluna seçimde pay sahibi olmak şart değildir. Ancak görev yapabilmek, kural olarak pay sahibi olma koşuluna bağlıdır. Uygulamada pay sahibi olmayan kişi yönetim kuruluna seçildiğinde, kendisine herhangi bir pay sahibi tarafından 1 pay devredilmek suretiyle bu üyenin görev yapması sağlanmaktadır. Ancak, yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olarak görev yapmalarının önemli bir istisnasını ise pay sahipleri arasında bulunan tüzel kişiyi temsilen seçilenler oluşturmaktadır. Tüzel kişi temsilcisi olarak yönetim kurulu üyeliği yapanların herhangi bir hissesi veya ortaklığının bulunmadığı görülmektedir. Bu da, uygulamada önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Kanaatimce, tüzel kişi temsilcisi olarak yönetim kurulu üyeliği yapanların şirkette pay sahipliği ve ortaklığı bulunmadığından Bağ-Kur'lu da sayılmaması gerekmektedir.
4956 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 1479/24'üncü madde kapsamına girecek nitelikte vergi mükellefi olmasına rağmen, 04.10.2000 tarihine kadar Bağ-Kur'a kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların tescilleri 04.10.2000 tarihi itibariyle başlatılacaktır. Bu şekilde sigortalı olanların 20.04.1982 ile 04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi mükellefiyet süreleri ise (02.02.2004 tarihine kadar yazılı olarak başvurmaları koşuluyla) belgelenmek ve karşılığı ödeme tarihinde bulunduğu gelir basamağının geçerli prim tutarları üzerinden ödenmiş olmak kaydı ile sigortalılık süresi olarak değerlendirilecektir. 04.10.2000 tarihinden önce Bağ-Kur'a kayıt ve tescilini yaptırmış olan anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakların sigortalılığı ise en fazla 20.04.1982 tarihine kadar götürülebilecektir.
Anonim şirketlerin yönetim kurulunun kanun ve esas mukavele ile sahip oldukları idare ve temsil görevlerinin tamamı veya bir bölümü üyelerden birine veya bir kaçına verildiği takdirde yönetim kurulunun bu üyelerine (murahhas azalar) bir ücret (hakkı huzur) ödense bile bu kişiler de Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında sigortalı sayılmayacaklardır. Ancak, SSK kapsamında sigortalılığı devam ederken bir anonim şirkette kurucu veya yönetim kurulu üyesi olan sigortalının SSK sigortalılığı kesintiye uğrayıncaya kadar Bağ-Kur sigortalısı sayılmaması gerekmektedir. Bu durumda olan ve SSK sigortalısı sayılanların aldıkları huzur hakkının ücret özelliği taşıdığı dikkate alınarak prime tabi tutulması gerekmektedir.
Şirkette genel müdür ve müdür (muhasebe müdürü, pazarlama müdürü, personel müdürü gibi) olarak görev yapanlar, şirket ortaklarından veya yönetim kurulu üyelerinden biri olabileceği gibi şirket ortakları dışından da olabilir. Şirket yönetim kurulu üyeleri ve murahhas azalar, esas görevlerine ilaveten şirkette yukarıda sayılan (muhasebe müdürü, pazarlama müdürü, personel müdürü gibi) görevlerden birini yapmaları ve karşılığında ücret almaları halinde, kanundan (TTK) doğmayan bu görevleri nedeniyle şirket tüzel kişiliği ile aralarında hizmet akdi bulunacağından SSK kapsamında sigortalı sayılmaları gerekmektedir. Ancak, burada anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının Bağ-Kur'lu sayılması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Anonim şirketin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyeleri kural olarak Bağ-Kur sigortalısı sayılırlarsa da hizmet akdinin tüm koşullarını oluşturacak biçimde çalışmışlarsa Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılabileceklerdir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre; anonim şirket ortağının SSK sigortalısı sayılabilmesi için şirketin hangi işinde ne kadar süre ve ne şekilde çalıştığının, özellikle hizmet aktinin koşullarından olan bağımlılık unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin, şirket ortağının, kimin buyruğunda ve kimden talimat alarak çalıştığının titizlikle araştırılıp incelenmesi ve açıklığa kavuşturulması gerekir.
Kanunen şirketi idare ve temsil etme yetkisi bulunmayan (anonim şirketin kurucu ortağı veya yönetim kurulu üyesi olmayan ortağı) anonim şirketlerin ortakları ise gerek başka bir işyerinde ve gerekse şirkette bir hizmet akdine istinaden çalışmaları durumunda Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında sigortalı olmaları gerekmektedir.
Ancak, anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyeleri, ortağı olmadıkları başka bir işyerinden, kurucu ortak olmadan daha önce SSK'ya tabi çalışmaları var ise bu çalışmaları kesintiye uğrayıncaya kadar SSK'ya bildirilmeye devam ederler.
Dolayısıyla, şirketinizde sadece ortaklığı bulunup da, anonim şirketin kurucu ortağı veya yönetim kurulu üyesi olmayanların Bağ-Kur'lu olması mümkün olmayıp, SSK sigortalısı sayılması gerekmektedir. Yine, kurucu ortaklar ve yönetim kurulu üyesi olan ortaklarlın durumunu da (her bir ortak için farklı durumlar söz konusu olabileceğinden) yukarıda açıkladığım hususlar çerçevesinde değerlendirmeniz gerekmektedir.
Barış gücü konusu
Murat Belge - Radikal
Lübnan krizi başladığından beri, neredeyse, ya da 'barış gücü' konusu yeni koşullarda açıldığından beri, Lübnan'a asker göndermeli miyiz, göndermemeli miyiz, büyük bir tartışma konusu haline geldi.
Bu tartışmanın hararetine ve gerilimine bakarak, bilmediğim ve anlamadığım bazı noktalar mı var, diye düşünüyordum. Özellikle iki alanda: Birincisi, bu bölgede olayların durulmayacağı, barış gücünün barış gücü gibi kalamayacağı, olayların içine çekilerek zayiat vereceği mi düşünülüyor, bu mu kaygı? Ya da, ikincisi, gidecek Türk barış gücünün bu bölgenin beşerî coğrafyası gereği, birtakım ideolojik seçimlere göre davranmasından, daha açık söylenecek olursa, bir 'Müslüman kayırması' yapmasından mı korkuluyor. Yani, 'Gitmemeli' diyenler, bunu niçin bu kadar kesinlikle ve ısrarla söylüyor? Ama 'uluslararası barış gücü' dediğimiz şeyi oluşturan parçaların o uluslararası iradeden ayrı bir iradeyle davranması mümkün mü?
Bosna'da Tuzla'ya gittiğim zaman Türkiye'den gitmiş barış gücünü görmüştüm. Yanılmıyorsam Zenica'da bulunuyorlardı, ama Split'teki yerlerini görmüş, komutanlarıyla tanışmıştım. Böyle bir yerde ve böyle koşullarda nasıl davranmak gerekiyorsa öyle davranıyorlardı. Bu, yalnız benim kişisel izlenimim değil, herkes de böyle düşünüyordu.
Bosna faciasında en ağır acıyı çekenler Müslüman Boşnaklar oldu. Türk barış gücünün Müslüman askerleri rastladıkları Boşnaklara iyi davrandı, yardımcı oldu. Ama 'Boşnaklar'ı kurtarmak üzere' oraya gitmiş gibi bir tavır da benimsemedi. Onlarda yoğun olan Katolik Hırvatların da Türk barış gücü hakkında olumsuz bir şey söylediğinden, bir şikâyette bulunduğundan hiç haberim olmadı.
Bildiğim kadarıyla, başka yerlerde de böyle olmuş, böyle davranmışlardır. Nesnellik, tarafsızlık içinde kalmışlardır. Lübnan'a gidecek olurlarsa, orada da aynı davranışı göstereceklerdir.
Bosna-Hersek'e son, oldukça yeni gidişimde, Mostar'da, Katoliklerin oturduğu nehir kıyısında herhangi bir akılcı açıklaması olmayacak boyda bir haç görmüştüm. Bu, inanan birinin inancının simgesine saygı göstermesi veya onun varlığından bir huzur duygusu almasıyla filan kabil-i telif bir şey değildi. Düpedüz saldırgandı.
"Peki, o kıyıdaki barış gücü nereden?" diye sorduğumda "İspanya'dan" cevabını almıştım. Helal olsun size, İspanyol askerleri! O haç orada durdukça sizin de yüreğiniz yağ bağlıyor anlaşılan! İşte, ideal 'barış gücü'.
Türkiye'den gidecek birliğin böyle davranmayacağına güveniyorum. Bunu, daha önceki örneklere bakarak söylüyorum.
Asker göndermek gerektiğini söyleyenler, 'Ortadoğu'da ağırlığımız olduğunu göstermek için' tarzı cümlelerle açıklanan amaçlardan söz ediyorlar. Bunu da çok anladığımı veya benimsediğimi söyleyemeyeceğim, Cumhurbaşkanı Sezer gibi "Onların işinden, sorunundan bize ne?" tarzıdan konuşmayı da. Dünyanın bir yerinde insanlar çeşitli nedenlerle dara girmiş, girdikleri yerden kendi başlarına çıkmayı beceremiyorlarsa, kendi dışlarında tarafsız birinin gelip bu işi yapmalarına yardım etmesini bekliyorlarsa, bugünün dünyasında ahlak ve insanlık bu yardımı vermeyi gerektirir. Yarın biz dahil herkes de gene böyle bir yardıma ihtiyaç duyabileceğine göre, bu ahlakı geliştirmeliyiz. 'Bana ne, boğulsun gitsin' tavrını ahlaklı bulmuyorum, ama böyle bir durumda 'bölgedeki gücümü' göstermeliyim diyerek yardıma gitmeyi de hiç anlayamıyorum.
Yapabileceğim bir şey olduğuna inanıyorsam, bir işin düzelmesinde benim de tuzum bulunsun istiyorsam ve en önemlisi, bu yardımı isteyenlerin beni de orada beklediğini görüyorsam, evet, giderim tabii. 'Uluslararası topluluğun, yerel bir sorunun çözümüne katkı veren herhangi bir üyesi' gibi. Ama ille ben gideceğim diye kimseyi itip kakmam, kimsenin ayağına basmam, kimsenin önüne geçmeye de çalışmam.
Böyle olunca, çevremde birileri, birçokları, hangi motivasyon, hangi beklentilerle tavır alıyor, anlamakta güçlük çekiyorum.
Asker göndermeden önce
DÜNYA PENCERESİNDEN / Haluk Ülman
Hükümet sonunda Lübnan'a asker gönderme kararını açıkladı. Uzun süredir tartışılan bu kararın alelacele alınmasında Cumhurbaşkanı Sezer'in yaptığı "Ben Lübnan'a asker gönderilmesine karşıyım" açıklamasının bir payı var mı, yok mu, orasını bilemem. Ama her halde daha ortada fol yok yumurta yokken "bir yerler"e verilen sözlerin bir an önce tutulması istenmiş olmalı ki, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Türkiye'ye gelmeden önce bu kararın alınmasına gerek duyulmuştur. TBMM'nin hükümetin bu yöndeki kararını oylamak üzere 5 Eylül'de olağanüstü toplantıya çağrılması da onu gösteriyor. Bilindiği gibi Lübnan'a gönderilecek uluslararası güce asker bulabilmek için yarı dünya turuna çıkan Annan, Ankara'ya 6 Eylül'de gelecek.
O "bir yerler"e verilen sözlerin karşılığında ne alınmıştır? Bunu ancak zaman içinde öğrenebileceğiz. Başbakan ve AKP yöneticileri kendilerinden çok emin görünüyor ama TBMM'deki AKP grubunun tutumu ne olacak? Oylamada AKP ne kadar fire verecek? Onu da ayın 5'inde göreceğiz.
Yalnız BM gücüne asker vermeden önce tüm yetkililerin bazı şeyleri iyi bilmeleri gerekir. Bunların birine, 25 Ağustos'ta bu sütunlarda "Kestaneleri ateşten kim çekecek?" başlıklı yazımda değinmiştim. O yazıda da belirtmeye çalıştığım gibi İsrail-Hizbullah çatışması, bir Amerikan-İsrail ortak yapımıdır. İki İsrail askerinin kaçırılmasını bahane ederek İsrail'i Hizbullah'ın üzerine süren, başta Başkan Yardımcısı Dick Cheney olmak üzere, Bush yönetimine çöreklenmiş olan neo-con takımıdır. Bush yönetimi İsrail'i Hizbullah'ın üzerine sürerken, bunu İran'ın nükleer tesislerine yapacağı olası bir saldırının ilk aşaması olarak görüyordu. ABD İran'a saldırmadan önce, Hizbullah'ı yok edecekti. Çünkü neo-con'lar böyle bir harekat karşısında Hizbullah'ın misilleme yapmaya kalkışmasından korkuyorlardı.
Bush yönetiminin İran'a karşı bir harekat yapma olasılığı bugün Lübnan savaşının başladığı günlere oranla daha büyüktür. Çünkü İran, BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesiyle Almanya'dan gelen öneri doğrultusunda, onlarla nükleer işbirliği konusunda görüşmelere başlamayı kabul ediyor; ancak çekirdekli yakıt üretimini durdurmaya "hayır" diyor. Yalnız Cumhurbaşkanı Ahmedinecat'ın değil, yönetimde büyük ağırlık sahibi olan mollaların da tutumu aynıdır. O nedenle ABD, İngiltere ve Fransa, İran'ın çekirdekli yakıt üretimini durdurabilmek amacıyla, konuyu büyük bir olasılıkla Güvenlik Konseyi'nin önüne getirecekler ve İran'a yaptırım uygulanmasını isteyecekler. Oysa Rusya ve Çin bu tür bir uygulamaya karşı çıkıyorlar, çözümün diplomatik yollardan çözülmesinden yana olduklarını daha şimdiden açıklamış bulunuyorlar. Onlarsız geçerli bir Güvenlik Konseyi kararı alınamayacağı gibi, yaptırım uygulamak da olanaksız. Çin'in İran petrolünün en büyük müşterisi olduğu unutulmamalı.
Önce Irak'taki sonra Lübnan'daki başarısızlıklarıyla büyük bir itibar kaybına uğramış olan Bush yönetiminin, bu durumda, daha fazla itibar yitirmemek için İran'a karşı şu ya da bu biçimde bir müdahalede bulunmaktan başka seçeneği yok. Bunun tehlikeli sonuçları olmayacak mı? Elbette olacak. Ama önce silahına davranıp o tehlikeli sonuçları sonradan kara kara düşünmek, Bush yönetiminin vazgeçemediği huylarındandır. Bu tehlikeli sonuçların içinde ise Amerikan-İsrail saldırısına rağmen gücünden bir şey yitirmemiş olan Hizbullah'ın, Amerikan harekatına tepki olarak BM'nin Güney Lübnan'a göndereceği uluslararası gücü aşıp İsrail'e misilleme yapması geliyor. O zaman ötekiler gibi Türk askerinin de iki ateş arasında kalması işten bile değildir. Sanıyorum ki böyle bir olasılık askerlerimizin olduğu kadar diplomatlarımızın da gündemindedir.
Bush'un Irak saldırısıyla birlikte Ortadoğu bir "gayya kuyusu"na döndü. Aslında hepsinin de geçerliği tartışmalı hangi nedenle olursa olsun, bu kuyuya düşmeden önce çok iyi düşünmek gerek.
Meral TAMER - Milliyet
Önce öldür, sonra öde! Ayda 60 YTL taksitle
Bugün Dünya Barış Günü. Bireysel silahlanmayı taksitle teşvik ederek yeni bir sayfa açıyoruz.
Amerikalı toplumsal hiciv ve belgesel ustası Michael Moore`un, 11 Eylül`ün ardından çektiği ve belgesel film kategorisinde 2002 Oscar Ödülü`nü kazanan Benim Cici Silahım adlı filmi şu sahneyle başlar: Kuzey Michigan`da yaygın şube ağına sahip North Country Bank`ın bir şubesine bizzat giren Moore, hesap açtırmak ister. Kendisine `Eğer yatıracağınız para 5 bin doların üzerindeyse ve 3 ay çekmeyecekseniz, promosyon olarak tabanca hediye ediyoruz` önerisi getirilir. Ama 5 bin doların altındaki hesaplar için de çözüm geliştirilmiştir. 1000 dolar yatırsa bile, hesabı 1 yıl çekmeyeceğini taahhüt ederse, beğeneceği silahlardan biri, kendisine 1 yıllık peşin faiz olarak derhal o anda teslim edilecektir! 600 - 2205 YTL arası
Amerika`da silah edinmek de adam öldürmek de, hiç kuşkusuz Türkiye`ye göre çok daha kolay. Öyle eyaletler var ki, bakkaldan peynir - ekmek alır gibi silah satın alabiliyorsunuz. Hal böyle olunca da kafanız kızdı mı konu-komşuyu, eşinizi-dostunuzu öldürüveriyorsunuz. Bu konuda Amerika ile boy ölçüşmemiz söz konusu olmasa bile, biz de kendi çapımızda her geçen gün artan iştahla silahlanan bir toplum olma yolundayız. Devletin resmi silah üreticisi Makina Kimya Endüstrisi Kurumu MKEK bile kredi kartına 10 taksit imkanı sağlayarak silah satmaya başladığına göre, bankalarımız da devletimiz de bireysel silahlanmayı elbirliğiyle teşvik ediyorlar demektir! Gerçi önce Akbank, ardından da İş Bankası, uygulamadan vazgeçtiklerini açıkladılar, ama nasıl olsa kuyrukta bekleyen hevesli başka bankalar mutlaka vardır! MKEK`nın vadeli satışa sunduğu tabancalar, tipine göre 600 YTL`den başlıyor, 2205 YTL`ye kadar uzanıyor. Stoklar bitene kadar!
Başbakan Erdoğan, geçen yıl `bireysel silahlanmanın geldiği boyuttan kaygı duyduğunu` açıklamış ve silahlanmanın olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünde çalışma başlatılmıştı. Nerede kaldı o vaatler? MKEK`nın açıklamasında `Kampanyamız stokları eritmek, yerli üreticiyi desteklemek, kaçakçılığı önlemek ve vatandaşın silah ihtiyacını karşılamak için, kar amacı gütmeden düzenlenmiştir. Taksitli satışlar, stoklar bitene kadar devam edecektir,` deniyor. MKEK`nın açıklamasının satır aralarında `özel silah üreticileri taksitle satış yaparken, biz neden yapmayalım?` iması da var. Maximum ve Bonus`la
Nitekim Sarsılmaz Silah Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Latif Aral Aliş iftiharla `Tabanca ve tüfekte kredi kartına taksit olanağını ilk getiren biziz. Biz böyle bir uygulama başlatınca MKEK`nın da benzer bir uygulama yapması son derece doğal. Bunun anlamı silah alma hakkı bulunanlara ödeme kolaylığı sağlamaktır. Konuya silah olarak değil, ticari bir emtia olarak bakılması lazım` diyebiliyor. Asistanım Özlem Ertem, dün Sarsılmaz`ı telefonla arayarak taksitle silah almak istediğini söylediğinde derhal `Tabancaya 10 taksit, tüfeğe 4 taksit yapıyoruz. Tabancada bütün kredi kartları geçerli. Tüfekte sadece Maximum ve Bonus`a taksit yapıyoruz` yanıtını aldı.
Sorumsuzluk
Türker Alkan - Radikal
Radikal gazetesi güzel bir iş yaptı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğrencilere önerdiği '100 Temel Eser'den bazılarının okullara sokulmayacak kadar küfürlerle, bayağı ifadelerle veya saptırmalarla dolu olduğunu gösterdi.
Bakanlığın bu olaydaki tutumunu anlayamadım. İlk tepkisi, 'Allah Allah, bu da nereden çıktı, hiç haberimiz yoktu' biçiminde oldu. 'MEB tarafından tavsiye edilmiştir' diye kapağına duyuru konulan kitaplardan nasıl olur da bakanlığın haberi olmaz, kimse anlayamadı.
"Biz her yayınevini izleyemeyiz" denildi. O zaman yayınevlerine açık çek vermezsiniz, ancak incelediklerinize 'Tavsiye edilmiştir' ibaresini koymalarına izin verirsiniz, olur biter.
Sonra bakanlık fikir değiştirdi, "Bu yayınevlerini dava edeceğiz" demeye başladı. 'MEB tarafından tavsiye edilmiştir' ibaresini koymak için bakanlıktan özel bir izin almaları gerekmiyorsa, neye dayanarak dava açacaklar, anlamadım. Dava açacağını söylemekle, MEB dolaylı da olsa bu işteki sorumluluğunu kabul etmiştir.
'Bu kitapları inceleyecek elemanımız yok' denildi. Radikal'in birkaç gün içinde yaptığı işi koskoca MEB bir yıldır yapamaz mıydı? Üstelik görevleri olduğu halde?
'Bu kitaplardan dolayı MEB'i suçlamak insafsızlık olur' denildi. İncelemek zahmetine katlanmadığı kitapları öneren bir bakanlığı değil de kimi suçlayacaktık?
Bu olay, bürokrasimizin ezeli bir hastalığını bir kez daha ortaya koydu: Sorumsuzluk!
Böyle bir durumda kimse sorumluluğu yüklenmiyor. Herkes parmağıyla bir başkasını gösteriyor, yasaları ve yönetmelikleri işlerine geldiği gibi yorumlayıp sorumluluğu bir başkasının sırtına yüklüyor. Sonra zaman içinde olay unutulup gidiyor.
Benzer bir durum, dini kitaplar yayımlayan AKP'li belediyelerle İçişleri Bakanlığı arasında yaşandı. Bir süre önce, içinde 'Örtünmemek günahkâr olmaktır' gibi sözlerin bulunduğu bir broşürü dağıtan Eyüp Belediyesi'nin ve kadınla erkeğin tokalaşmasını günah sayan bir ilmihal dağıtan Tuzla Belediyesi'nin yaptıkları gazetelerde yer almıştı.
İçişleri Bakanlığı belediyelerin bu yaptıkları hakkında bir işlem yapmadı. Gerekçesi de şu: 'Bu belediyeler, ilgili broşürlerin veya kitapların basıp dağıtılmasına karışmamışlardır. Konuyla ilgili olarak bakanlığımıza bilgi ve belge gelmemiştir.'
Gene klasik 'sorumluluktan kaçma' girişimi. 'Sorumsuzsun, sorumsuzum, sorumsuz!'
Oysa adı geçen kitaplarda bu belediyelerin logoları, amblemleri, belediyelerin internet adresleri ve 'Belediyemizin hediyesidir' ifadeleri yer almış, ama İçişleri
Bakanlığı'nın umurunda değil.
Bir 'Kim sorumluydu acaba?' olayı daha.
AKP iktidara gelince ilk yaptığı işlerden birisi yerel yönetimleri güçlendirmek, daha bağımsız kılmak için girişimlerde bulunmak olmuştu. Böylece 'daha fazla demokrasi' getireceklerini iddia ediyorlardı. Eski solcu, yeni liberal olan pek çok yazarımız da bu girişimi hararetle desteklemişti.
Nasıl bir demokrasi istediklerini söylemeye gerek var mı? Yüzlerce belediye ve il özel idaresi arasında sorumlulukların sorumsuzluğa dönüştüğü bir demokrasi...
Nuray MESTCİ / Star Gazetesi
Bugün Dünya Barış Günü
Bugünü barış içinde kutlamayı hepimiz isterdik ama maalesef dünya şartları ‘Yurta barış dünyada barış’ ilkesini hayata geçirmeyi pek mümkün kılmıyor. Bildiğiniz gibi İkinci Dünya Savaşı 1 Eylül 1939 tarihinde Nazilerin Polonya’yı işgaliyle başladı. Ardında milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bıraktı. Mayıs 1945’te son buldu. İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi. Bu tarihten 61 yıl sonra dahi maalesef insanoğlu yaşadığı sıkıntılardan ders alamadı ve de savaşmaya devam ediyor. Gazete sayfalarında ABD’nin Irak’ı işgalini, İsrail’in Lübnan’a saldırısını, İsrail-Filistin savaşını bol bol okuyorsunuz ancak diğer savaşlara dair haberlerle karşılaşmıyorsunuz. Çünkü sayfalar sınırlı savaş sayısı çok.
Dünya Barış Günü’nde savaşın karanlık yüzünü ve dünyanın dört bir yanınında hangi insanların savaş nedeniyle acı çektiğini hatırlatmak istedim. Afganistan’daki iç savaş maalesef 1978 yılından beri devam ediyor. Dünyanın belki de en uzun ve en karmaşık savaşı 1948 yılından bu yana Burma’da sürüyor. Ülkede bir kaç farklı etnik grup etkin olma mücadelesi veriyor. Burundi’deki Tutsi ve Hutu anlaşmazlığı 1994 yılından bu yana halen devam ediyor.
Kongo’da 1998 yılından bu yana Ruanda, Uganda ve Burundi destekli asiler sürekli problem çıkarıyor. Çeçenler ile Ruslar arasındaki çatışma dinmiş gibi görünse de bölgede meydana gelen değişik patlamalarda her yıl onlarca insan hayatını kaybediyor. Fildişi Sahili’nde Anavatan Hareketi tüm ülke genelinde saldırılarını sürdürüyor. Yarısı Pakistan yarısı da Hindistan’da kalan Kaşmir bölgesi bir türlü huzura kavuşamadı.
Kaşmir’in Hindistan’da kalan bölümünde halen onlarca insan hayatını kaybediyor. Nepal’deki iç savaşta Maoucu gerillalar 1996 yılından beri Nepal monarşisini devirmeye çalışıyor. Orada da günahsız pek çok insan hayatını kaybediyor.
Filipinler’deki iç savaş ise iki ayrı grup tarafından tırmandırılıyor. 1969’dan beri süren çatışmaların kimini Ebu Seyf’e bağlı İslamcı gruplar kimisini de komünist gruplar çıkarıyor. Sri Lanka’da 1983 yılından bu yana Tamil gerillaları Sinha yönetimine karşı ayaklanıyor. Bölgede bugüne kadar 70 binden fazla kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Sudan’daki iç savaş 1983’ten beri aralıksız devam ediyor.
Özellikle ülkenin Darfur bölgesinde bulunan halk sadece savaş değil açlıkla da mücadele ediyor. Ayrıca daha küçük ölçekli çatışmalar Papua Yeni Gine’den ayrılmak isteyen Bougainville adasında, Angola’da, Çad’da, Laos’ta, Nijer’de sürüyor.
Savaşların gizli kurbanlarınıysa çocuklar oluşturuyor. Dünyada değişik çatışmalarda 250 binden fazla çocuk asker olarak kullanılıyor. Topla, topaçla oynaması gereken eller can alıyor...
Mütekabiliyet...
AROLAT'tan / Osman S.Arolat
Türkiyeli işadamları Avrupalı ülkeler tarafından kendilerine vize ve benzeri alanlarda çıkarılan zorluklardan şikayetçidir. Bu konuda kendi kuruluşları ve sanayi odaları olarak da girişimlerde bulunmuşlardır. Ancak, çözüme ulaşamamışlardır. Bu nedenle şimdi konuyu devlet adına mütekabiliyet esasına dayalı olarak çözme yolunda girişimde bulunmanın zamanı gelmiştir.
Uluslararası ilişkilerin en önemli özelliği "mütekabiliyet"tir. Sizin bana bakış tarzınız ya da bana karşı uygulamalarınıza karşı, ben de size karşı benzer bir bakış açısı ve uygulama geliştiririm.
Türkiye olarak Avrupa Birliği'ne ilk adımını attığı Ankara Anlaşması döneminden başlayarak hep bir eziklik içersinde hareket ettik. 1973 Katma Protokolü'nün uygulanmasında da, daha sonra başvuru yaptığımız sırada Avrupalılar'ın talebi üzerine "Serbest dolaşım" hakkından vazgeçmemizde de, daha birçok konuda da hep bu eziklik, ilişkimizin bir yerine gelip oturdu. Bunda biraz da bizim de verdiğimiz sözleri yerine getirmede eksikliklerimiz olmasının rolü oluyor.
Ama yine de vizeler konusunda da ticari ilişkilerimizi engelleyici gelişmelerde de bizim ülke olarak daha dinamik bir tutum içersinde olmamız gerekir. Örneğin, çok büyük zorluklar yaşadığımız alanlardan biri mal taşımaları sırasındaki vizeler konusunda karşımıza çıkıyor. Bizim AB ile ilişkimizde esas olarak malların serbest dolaşımı konusunda bir sorun yaşamamamız gerekiyor. Ancak, bizim mallarımızı taşıyan tır'larımızın şoförlerine ve onların vize uygulamalarına karşı öyle kısıtlamalar söz konusu oluyor ki, malların serbest dolaşımı ilkesi tek kelimeyle "sözde" kalıyor...
Konunun ilgili taraflarıyla oda başkanları, uzmanlar, ilgili kurumlarla konuştuğumuzda hemen hepsinin kendilerine göre girişimlerde bulunduklarını görüyoruz. Ama bu girişimlerin yeterli olamadığı, sonuç alınamadığı, vize uygulamalarındaki sertliğin ortadan kalmadığı da yine bu girişimi yapan kuruluş temsilcilerince ortaya konuyor.
Türkiye artık bu konuda bir ülke tavrını ortaya koymak durumunda olmalıdır. Bunun da karşılığı uluslararası ilişkilerin en önemli özelliği "mütekabiliyet" sözcüğünde kendini bulmaktadır. Bizim serbest dolaşımımızdaki malların serbest dolaşımını önleyen, diğer aday üyeler ve AB üyesi ülkelerden bize farklı davranan ülkelere benzer davranışa bizim girmemiz gerekiyor. Bizim tır sürücülerimize zorlukla ve kısıtlı vize veren ülkelerin, bize mal getiren sürücülerine biz de kısıtlı ve zorlukla vize vermeye başlamalıyız. Doğaldır ki bunu ilişkilerin bütün alanlarında uygulamalıyız. Türkiye'ye ithalat yapan ülkenin işadamı ya da uzmanları bizim ihracatımız karşısında işadamlarımıza ve uzmanlarımıza uygulananan muamelenin benzeriyle karşılaşabilmeliler.
Doğaldır ki, bunun yanı sıra Dışişleri'miz bizim AB yasalarından ve ikili ilişkilerdeki yazılı haklarımızdan yararlanmamız için Brüksel nezdinde hem siyasal hem yasal çalışmaları yürütmeliler. Ayrıca, belli bir büyüklük üstünde iş yapan işadamlarımıza "kırmızı pasaport" benzeri bir pasaport uygulaması da sağlanabilmelidir. Bunun için de gerekli girişimler yapılabilmeli, bu konuda da sonuç alıcı girişimlerde bulunabilmelidir.
Bu konu ikili iyi ilişkilere ve yasal olarak ortaya konulmuş hakların iyi aranmasına bağlıdır. Türkiye bu ana kadar bu hak aramayı, tek tek bundan zarar gören gruplara ve onların örgütlerine bırakmıştır. Ama bugün yapılması gereken bunu bir devlet politikası olarak ele almak, çözümü daha üst düzeyde aramaktan geçmektedir...
DURUM..........Ahmet Yaşaroğlu
BM ne işe yarar?
Birleşmiş Milletler, İsrail’in Lübnan’a saldırısını utanç verici bir biçimde uzun süre seyretti ve sessiz kaldı. Lübnan’nın güneyi yakılıp yıkıldı, halk çoluk çocuk katledildi. Daha sonra İsrail’in Hizbullah’ın sert direnişi nedeniyle Lübnan’daki gerici amaçlarını gerçekleştiremeyeceği anlaşıldı. ABD’nin icazet vermesiyle BM Güvenlik Konseyi toplandı ve Lübnan’a “barış gücü” gönderilmesi kararı alındı. Ama ABD ve İsrail’in BM “barış gücüne” “küçük” bir dayatması oldu. “Barış gücü” Hizbullah’ı silahsızlandıracaktı! Yani İsrail’in yapamadığını yapacak, Lübnan’ı gelecek İsrail saldırılarında savunmasız bırakacaktı.
BM Barış Gücü’nün “görev tanımını” bulanıklaştıran bir karar aldı ve İsrail’in isteğini fiilen gerçekleştirecek bir gücü bu ülkeye göndermeye başladı. Bu arada BM Genel Sekreteri Kofi Annan Lübnan’ın yanı sıra, İsrail’e gitti. Annan Lübnan’da yuh sesleri ile karşılandı. Lübnan halkı bu tutumuyla BM’nin ve “barış gücü”nün hangi lanetli işe soyunacağının farkında olduğu açıkça göstermiş oldu. Annan Lübnan’ın ardından İsrail’e de gitti ve İsrail’in Lübnan’a yönelik hava ve deniz ambargosunu kaldırmasını istedi. İsrail Başbakanı Olmert “Ateşkesin tüm unsurları yerine getirilinceye kadar ambargonun kalkmayacağını”, Lübnan’daki İsrail askerlerinin bazı bölgeleri elde tutmaya devam edeceğini bildirdi.
Olmert açıkça Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının gerçekleştirilmesini istiyor ve Annan’ın bu isteğe bugüne kadar verebildiği tek yanıt “Silahsızlandırma işinin görüşmeler yoluyla gerçekleşmesini temenni etmek.” Yani Lübnan’a İsrail ambargosu devam edecek, ülkenin bazı bölgeleri işgal altında kalacak, İsrail sürekli fazlasını dayatacak, BM bu koşullar altında “barış gücü” olarak görev yapacak! Açıkçası ortada traji-komik bir durum var. Eksik olan tek unsur, BM Barış Gücü’nün komutasını İsrail’e vermek! İsrail’de zaten bunu istemek yerine, ABD’nin desteği ile tüm isteklerini BM “Barış Gücü’ne” yaptırmayı tercih ediyor. Ne de olsa bunun maliyeti daha düşük.
Hükümet işte böyle bir “barış gücüne” katılma kararı alıyor ve bunu Meclis’e getiriyor. Hükümet tezkereyi cepte görüyor ve reddedileceğine ihtimal vermiyor. Oysa bilinmesi gerekiyor ki Lübnan’a bu biçimiyle müdahale İran’a müdahalenin provasıdır. ABD cephesi ve onun destekçileri İran’la Hizbullah arasında doğrudan bir bağ kuruyorlar ve Ortadoğu’ya ilişkin gerici amaçlarını gizlemiyorlar. Şu sıralarda İran üzerindeki baskı yoğunlaşıyor ve ABD kendi stratejik çıkarları için, İsrail’in bölgede tek belirleyici güç olarak kalmasını istiyor. Lübnan’a ABD ve İsrail istekleri doğrultusunda müdahale ABD’nin yolunu açıyor ve bölgeyi daha büyük bir kan gölünün içine doğru çekiyor.
Meclis’in ise Lübnan tezkeresini reddetmesi ancak halkın ağırlığını koyması ile olanaklı. 1 Mart Tezkeresi Meclis’te görüşülürken sokaklar doluydu ve halkın isteği ile Hükümetin isteğinin taban tabana zıt olduğu açıkça görülmüştü. Bugünde böyle olmasının önünde herhangi bir neden bulunmuyor.
GERÇEK..........İ. Sabri Durmaz
Şimdi söyleneni yapma zamanı
Hükümetle Memur-Sen ve Kamu-Sen arasında sürdürülen “toplu görüşme” oturumları sona erdi.
İki taraftan yapılan açıklamalara göre; “toplu görüşme anlaşmazlıkla sonuçlandı”. Eğer “Uzlaştırma Kurulu”nda bulunacak formüle; iki taraf da “evet” demezse, hükümetin vereceği karar “kesin” olacak. Daha doğurusu prosedür böyle diyor. Bugüne kadarki uygulma da böyle oldu ve hükümetin “son teklifi”ni aşmayan “Uzlaştırma Kurulu” kararını hükümet alıp kendi kararı haline getirdi. Kısacası toplu görüşme prosedürüyle sınırlı kalan görüşmeler, hükümet nasıl istiyorsa öyle bitti!
Bu sürecin böyle işlemesinde elbette ki; kamu emekçilerinin sendika yasasının çizdiği anti demokratik; aslında sendika fikriyle, özgür bir biçimde toplusözleşme yapma anlayışıyla çelişen karakterinin rolü vardır; ama asıl olarak burada belirleyici olan, kamu emekçileri sendikalarının bu süreci, harfiyen uyulması gereken ve başarıyı sendikacıların masabaşı maharetine bağlayan tutumlarında ısrar etmeleridir. Yoksa; görüşme masasında iki milyon kamu emekçisinin ihtiyaçları ve onların istekleri kendisini hissettirseydi; kuşukusuz ki, yasa ve kurallar nasıl olursa olusun bu görümeler başka türlü sonuçlanabilirdi. Bu aynı zamanda “Toplu Görüşme Prodsedürü”nün demokratikleştirilmesi, grev ve toplusözleşme hakkının elde edilmesi için de bir dayanak olurdu. Çünkü hükümet; ancak toplu görüşme düzeninden beklediği faydayı sağlayamaz hale geldiğinde grev ve toplusözleşme hakkını kabul edeceği bir çizgiye gelebilir. Yoksa, elinde bir sistem varsa; bu sistem son sözü söylemeyi de kendisine bırakıyorsa, hükümet neden böyle işlevsel bir sistemden vazgeçsin ki?
Elbette buradan çıkan sonuç; sendikaların “toplu görüşme”yi önemsememesi değildir. Örneğin “Toplu görüşmeyi tanımıyorum” ya da “Bu görüşmeye katılmıyorum” diyen sendikaların elbette yapacağı şey, siyasette “sineyi millete dönmek” gibidir. Yani; yığnıların gücünü ortaya koyarak, “toplu görüşme’nin; kendi öne sürdükleri teklifler dışında hangi sonuca varırsa varsın tanınmayacağını ve ancak alanlarda ifade edilen taleplerin kabul edilmesi koşuluyla eylemlere son verceğini gösteren bir mücadele hattına yönelmesi gerekir.
Bir bakıma bu süreçte; KESK görüşmelerin ortasında görüşmeleri terk ederek kendince bir tutum (Bu tutumun anlamı ve içinde bulunulan gerçeklerle uyumlu olup olmadığı tartışılırdır elbette) aldı. Ama şimdi Kamu Sen de mücadeleyle haklarını alacakalarını söyleyen bir çizgiye gelmiştir. Muhtemledir ki, Memur Sen de lafta bunları söyleyecektir. (Ancak Memur Sen’in öncelikle şu “Hükmet yüzde 25 zam yapacak” iddasını ortaya atmasının nedenlerini açıklaması gerekmektedir.) Kısacası; kamu emekçisi sendika merkezleri fiilen talepleriyle sokağa dökülmek, iki milyon kamu emekçisin grev ve direnişlere çekmek dışında seçeneksiz kalmışlardır. Sendika yöneticilerinin söylemleri de bu doğrultudadır.
Elbette ki; yapmak söylemekten başka bir şeydir ve sendikalar, eski alışkanlıkları olan “söylemekle kalma”yı aşan bir çizgiye gelmezler, kendi aralarında bir bütünlük sağlayamzlarsa (Bütünlük sağlamaya aralarındaki mücadeleyle uzlaşmacı sendikacıların ve sendikaların tasfiyesi de dahildir) kendi itibarlarıyla da oyanayacaklarını bilmek durumundadırlar. Çünkü bugün; asgari maaşın yoksulluk sınırı olan 1000 YTL’nin üstüne çıkarılması başta olmak üzere 2 milyon kamu emekçisi için öteki tüm hayati talepleri kararlılıkla savunmak; bunu başarıp başaramamak kamu emekçileri sendikacılığının yakın geleceğini de belirleyecek mahiyettedir.
e-posta: durmaz@evrensel.net
01 EYLUL 2006 CUMA GUNLU GAZETELERDEN YARGI HABERLERI |
Canım Babam Hasan ÖZDERİN ’in Aziz Hatırasına, ( 13 Aralık 2004 – Söz Eylemini Yitirdi...) |
OZDERIN,M. |
msn: ozderin@hotmail.com |